DeGiS im  
       
      Nereden Yazdırıldığı: YöntemBilim Forumu
        Kategori:  Genel
       Forum Adı:  Dünya
       Forum Tanımlaması:  Genel Paylaşımlarınız
       URL: http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=1424
       Tarih: 04-Kasım-2025 Saat 03:02 Program Versiyonu: Web Wiz Forums 8.03 - http://www.webwizforums.com
      
 
  
      Konu: DeGiS im
       
      Mesajı Yazan: osmanziya
       Konu: DeGiS im
       Mesaj Tarihi: 13-Haziran-2019 Saat 15:03
       
      
        
          
	
DEGİŞİM
 
 Tahavvül.. tebeddül.. teceddüd.. tekamül.. tekemmül.. inkilab.. hem MUVAKKAT işler.. sabit ve daimi değil.. hani adam derya değişmeyen tek şey değişimdir.. oysa değiş-me ve değiş-meme. üçtür.. me ve meme.. tekamül.. tekemmül.. "meme"siyle mükemmellik "me"si.. hatta bundan üç tane var; Müslümanlık.. Masonluk.. Marksistlik.. iki meme bir me ise bir kadın üçgeni oluşturur.. ne kadar seksi değil mi.. kendini ETKİN sanan EDİLGİNLER bunlar.. kadınsıdırlar.. fakat bunun farkında değiller.. çünkü DEĞİŞİM yapamıyorlar.. şimdi bu üç mmm şu karşımızda duran www içinde kaybolup gittiler.. bireyinde içinde bulunduğu kültür içinde kaybolduğu gibi.. BİREY gittikçe bastırıyor.. ortaya çıkıyor.. değişimi başaran kendini diğerlerinin üstünde konumlandırıyor.. mal ve hizmetiyle.. serveti ve şöhretiyle.. oysa başına bişi gelse.. Deniz BAŞKAN ve BAYKAL gibi  şan ve şöhret.. servet ve makam.. bir hayalmiş… bir pıhtı her şeyi bitiriverdi.. bu değişenler içinde değişmeyen nesne.. FENA yasası.. önce başlat sonra bitir yasası en evrensel yasalardan.. değişim ve fena bir arada bulunur.. yani geçici ve aracı olanlar değişir.. ancak bu değişimin önemini ve değerini ortadan kaldırmaz.. 
 
 
 Elbette DEĞİŞİM   kadın gibi  çekici ve para gibi  çelici olmasaydı adam "değişmeyen tek nesne değişimdir." demezdi.. ve kendinin de bir türlü değişmediğini fark etseydi.. bu değişmeyen benlik nereden gelmiş.. bu değişmeyen özdeşlik bilgisi nereden gelmiş.. bu değişmeyen özgürlük isteği nereden gelmiş.. ve nereye gidiyorlar.. bu DEĞİŞME'ye takmış kafasını.. onu da yapamıyor ve bir türlü değişemiyor ve bozuk plak gibi "değişmeyen tek şey değişmedir." yenilemeden yineleyip duruyor.
 
 
 Oysa ikisini de BİRDEN görmemiz gerekiyor.. değişim yaşam ile değişmeyen ölümü bir arada tutabilmek isteniyor.. biz bu işi “âlem”imizde ard arda gelen namaz ve zamanla çözüyoruz.. çok şükür. 
 
 Zaten samimi ve ciddi bir TAHAVVÜL ve TEBEDDÜL değişim hem TEKRİR yineleme sabitesini hem TECDİD yenileme stabilesine gerektirir.. bu ikisi yoksa değişim sağlam ve sağlıklı değildir.. daha yazıya girmeden bu girişte size DEğİŞ'im hakkında köklü bilgiler sunduk.. bu reklamın götürdüğü yazıda da bulacaksınız.. özgün bilgiler ve yeni görüşler.. lakin bu içeriğin bile reklam olduğu TABLO'lara girdiğiniz.. değişimden aklınız tavanın tavasında fokur fokur kaynamaya başlayacak.. belki bu yüzden tabloları girmiyorsunuz ya.. oysa siz hemen denize girip yüzmek istiyorsunuz.. oysa sahilde biraz dolaşarak ısınma hareketleri yapmak gerekmez mi.. işte bu yazıya ekli yetmiş dosya ile sizi YBA sahilinde dolaştıracağız.. keyifler dilerim.
 
 
 
 
 
 DEGISIM   dizini içindeki dosyalar
 
 
  uploads/20190613_150143_DEGISIM.rar - 20190613_150143_DEGISIM.rar 
 
 Değişim (tahavvül >>>).. 
 dönüşüm (<<< inkilab) 
 ve gelişim (< tekemmül >).. 
 bir de evrim (> tekâmül <) var.
 
 Aynın gayr olması üzerine uzun bir tablo yaptım.
 24.4454 sayılı tabloyu..
 Dizin içinde onu da bulacaksınız. 
 DEĞİŞİM’in pusulası olacak yetmişe yakın dosya 
 KEMAL ve HAVVIL dizinleri bulunuyor.
 
 
 Aslında evrende ve toplumda bulunduğumuz koşullar ve kurallar bizi sürekli değişim yasalarını, dönüşüm yasaklarına ve gelişim program ve protokollerini  zorlamakta.. biz bunlara dil ve dinden oluşan KÜLTÜR adını veriyoruz.. kültürümüzde ticaret ve siyaset yapabileceğimiz bilimi ve hukuku ortaya çıkarır.  
 
 İstesek te istemesek te  savaş ve barış içine cereyan eden sınav ve yarışlarla olumlu ya da olumsuz.. gelişme ya da gerileme yolunda mütemadiyen bir DEĞİŞİM  içindeyiz.. ancak bunun iyi bir DÖNÜŞÜM  ve güzel bir GELİŞİM  olması için ayrıca bir çaba ve çalışma sarf etmemiz lazım. 
 
 Eski insan-ı kamillerin yerini alan çağdaş Kişisel Gelişimciler bunun için çırpınıp duruyor. Bende bir tür,  başarısız da olsam bile,   KİŞİSEL GELİŞİMCİ sayılabilirim. Fakat bir türlü kendimizi değiştiremedik.. kafamın içi büyüyüp duruyor..  bu yönden ZİHİNSEL olarak bir günün ikinci günüme asla eşit değil..  ŞUURUM YöntemBilimselAnasalis ile sürekle değişiyor, dönüşüyor ve  geliyor.. ancak “başarı” olarak hep yerimde sayıyorum..  bir kişi  bile YBA öğrenmeye başlamadı.. birbirinin kopyası günler, aylar ve yıllar birbirini izleyip duruyor herkes gibi.. yani DEĞİŞEMİYORUM.. değişimi anlatıyorum..  kelin merhemi olsa başına sürer.. buna rağmen size bu yazı ve ve tablolarla  değişim nesnesinin anatomisini ve dönüşüm işinin  fizyolojisini ortaya koydum.. bu fizyoloji ve anatomiyi ben yapamadım fakat başkaları yapacaklar.. herkes her işi yapmaz.. biri DEYİŞİMİ  söyler.. diğeri dener öbür yanılır beriki düzeltir ve böylece DEĞİŞİM başlar.
 
 Şimdi bu deyişim ilecinde (vesilesinde) DE  ve değişim sürecinde (vetiresinde ) İŞ; NE’yin deyişim varisesi  (adacı)  ya da KİM’in değişimi vasıtası (aracı)   oluyor ?
 
 Yaşam amaç değil ise.. 
 
 AD yolcusu ve AR yükü taşıyan AT’ın.. İnsanın…
 
 İnsan NE’dir.. ya da insan KİM’dir ?
 
 
 Kimse.. özne.. nesne.. bu üçünü ayırırız..
 Fakat elimizde kimse ve nesne kalır ÖZ-NE ?  soru halini sürdürür.
 Bu yüzden kimileri daha çok kimseye.. kimileri daha çok nesneye yönelir.
 Evren ve Adam’dan bahsediyorum.. nesneler ve kimseler dünyasına…
 Buna Ada ve Adam da diyebilirdik.. Kainat ve İnsan da diyebilirdik.
 Şimdi kainat ve insanı karıştıran insana bir de TANRI’yı sorduğumuzda
 İyice kafası karışacaktır.
 
 
 İşte üç KELİME.. birbiri içine girerken kimileri Tanrı’yı inkar eder.. kimileri de Tanrı adına evreni ve adamı inkar eder.. Tanrı’yı inkar eden kendini ya da evreni tanrı yerine koymak zorunda kalır.. çünkü söz “az veya çok” dünyasından.. “var sayma ve yok sanma” dünyasına.. oradan da  “heplik ve ”hiçlik"in varlık ve yokluğuna inmiştir.
 
 
 Bu birbiri üstünde ya da birbiri içinde “denklik-eşitlik-çeşitlik” dünyasında zeki adamlar sözü daha çok İNSAN’a getirerek insanın çözümleriyle ve çareleriyle  uğraşır ve mal ve hizmetlerini daha kolay ve çabuk ve çok ve ucuz sunmaya başlar.. İşte bunlar BAŞARILI olanlardır.. peki insan öyle şakkadanak başarılı olabilir mi ? Sanmıyorum.. 
 
 Yıllardır DEĞİŞİM işinde   kendini başarısız sayan bu adam baş-arsız ve baş-arı arasındaki gerilimden imanı gevreye gevreye ortaya, belki kendinin işine yaramayan,  bir YBA in GELİŞİM’ini koymuşsa.. “her bir kemal ve cemal kendini görmek ve göstermek ister” sırrınca bunu sizlerle paylaşmak isteyecektir.. İNSAN’ı tanıma  vizyonuna ve tanıtma misyonuna bağlı kalarak. Şimdi kısaca asıl konuya geçiyorum:
 
 
 İnsan önce MUTLU olmak ister.. doğal  refleksleri bunun üzerine kurulmuştur.. her halde rahat bir yer olan cennetten geldiği için.. amma dünyayı cennete çevirirken aynı zamanda onu cehenneme dönüştürür.. işte dünyanın tamamen cennet olmadığı gibi cehennem de olmaması için onun içine KUTLU olması iradesi de yerleştirilmiştir. Mutluluk refleksi ve kutluluk iradesi arasında gerilimle, kimliğini, kişiliğini, bireyselliğini, başkanlığını,  ortaya koymaya çalışır.. koya koya bir hal olur meydana iki üç çocuk daha çıkarır.. aldıkça mutlu ve verdikçe kutlu olan kimselerle oluşan dünya arz ve talep yasası ile cereyan eden mal ve hizmet ile çözüm ve çare sunum ve sergilemeleri ile nereye gittiğini bilmediğimiz bir alemette.. yani “âlemler” içinde buluruz kendimizi.. 
 
 
 Herkes tamamiyle ve kemaliyle  mutlu  ve kutlu olamaz.. kendisinin bildiği ve başkalarının da gördüğü nisbî  ve kısmî bir saadet ve kudsiyet içinde HUZURLU olmaya çalışır.. ancak huzurun tam olması için mutluluğun İMAN ile  erdemli ve kutluluğun USUL ile   yetkin olması gerekir.. inanç ve yöntem sağ duyu ve sol görüden yana sağır ve kör olanların birbirlerine karşın reddettiği nesneler.. her ne ise konudan uzaklaşmayalım..  fazilet  (erdem) ve kemalat (yetkinlik) içinde bir saadet (mutluluk) ve kudsiyet (kutluluk).. bu kavramlar tablolar için ayrıntısıyla irdelenmiştir..  bunların dördünün de yüz yüz olması olası değil.. hatta olanaklı bile değil.. ancak her bir kimse  bunlardan aldığı PAY kadar HUZURLU olur.. örneğin kendim yüzde yirmi mutluluk.. yüzde otuz kutluluk.. yüzde on erdem ve yüzde (20+30+10=60 dışında kalan) 40 yetkinlik ile huzurlu oluyorum.  
  
 
 Daha olanak ve olasılığı birbirinden ayırt etmediğimiz zamanda içimizdeki MÜKEMMELLİK duygusunun etkisiyle bir  kültürümüzün TEKAMÜL ve kişi, toplum, ulus, yerel ve küresel bir  TEKEMMÜL içinde bulunduğumuzu görmemiştim.. 
 
 KAMİL  bir insan mükemmeliği.. 
 tekâmülü (evrim)  ve tekemmülü (gelişme)  
 kendi içinde mi bilir yoksa kendi  dışında mı görür ? 
 
 Mutlu Refleks (SAADET)
 Kutlu İrade (KUDSİYET)
 İmanlı Erdemli (FAZİLET)
 Usullü Yeterli (KEMALAT)
 
 
 
 İşte görüyorsunuz bu KML (kaf.mim.lam) kökünden çıkan sözcük.. ses.. ad..   içimizdeki tanrının varlığının ontolojik kanıtı olan MÜKEMMEL ile O’nu reddetmek isteyen TEKÂMÜL birbirini reddederek yüzlerce yıldır birlikte yaşıyorlar. Biz de onları kendi haline bırakıp TEKEMMÜL etmeye çalışıyoruz. 
 
 
 Bizim KAMİL insan olma yolunda yaklaşımımız 
 bu akıbet ve illeti.. 
 bu harrat ve hacatı.. 
 bu ibadet ve istianeyi.. 
 bu teslimiyet ve islamiyeti 
 dengeli, uyumlu ve ılımlı bir şekilde sürdürmek.. 
 en azından bu dile getirilen KURAMSAL çerçeveyi savunmak.. 
 
 
 Sanki yüzde yüz mutlu ve kutlu ile erdemli ve yetkin bir KİMSE  olmak.. ancak içten, etkin, özgür ve dürüst bir İNSAN olmakla olası gibi görünüyor..   ancak her kimse İNSAN değildir.. kimi beşerdir kimi cindir.. kimi melektir kimi ruhanidir.. ancak “insan” olmak çeşitli FORM’larda görünen bir var oluş ve yok ölüş.. var sayımı ve yok sanımı.. 
 
 Gördünüz mü DİL yetmiyor anlatma.. 12 kavramı birden anlamak ve anlatmak mümkün mü.. kırk yılda anladığımı sizi kırk dakika için anlatmam ve sizin de anlamanız mümkün mü ?
 
 Çünkü insan, dil’den fazladır.. hatta dinden ve dünyadan da fazladır.. ancak asla ve asla TANRI değildir.. eğer kafasında akıl ve kalbinde iman taşıyorsa.. üstelik yüzde yüz mutlu ve kutlu ve erdemli ve yetkin olsa bile HUZURLU olamaz.. 
 
 eğer ortaya HAMD olarak sunacağı bir başarısı yoksa.. bu durumda onun ikinci durağı “başarı” için HÜDA’yı istemek olacaktır.. hamdı bilecek ve hüdayı isteyecek.. ancak bu iki ikisi olmadan da yaşamını mutlu ve kutlu.. erdemli ve yetkin.. olarak sürdürmek isteyen İNSAN’lar olacaktır.. çünkü HAMD ve HÜDA insanın İSLAM olması için gereken nesnelerdir.. insan olmak için değil.. 
 
 Şu da var ki  Müslüman olmayan kimseler Müslümanlara düşmanlığını sürdürdükçe.. insan olmayan Müslümanlarda insanlara düşmanlığını sürdürdükçe.. dünyada savaş bitmeyecektir.. üstelik insanın bencilliğinden başka bir de başkasını kendisine benzetme gibi kötü bir huyu varsa…
 
 Dünya denilen fani  yani geçici BİR  aracı değeri;  kalıcı BİR amaç  yani   EBEDİ haline getirecektir.. 
 
 çünkü 60  (ömür) yıldan 30 (eğitim) yıldan.. eline kalan 15 yılı.. kalan 15 yılda uykuda geçiyor.. EBEDİ bir değerle ele alacak ve onu  bir GURUR metaı yapacaktır ve böylece aynın ne aynısı ne de gayrısı olan MİSLİYETİNİ unutacak, kendinin basit bir AVANAK bir olanak ve SALAK bir olasılık  olduğunu görmeyecektir.. kafasını geçirilmiş dil ve başına örülmüş düş yüzünden  ters  işaretle yansıyan ve düz  delaletle ansıyan  AYNA olduğunu bilmeden.. bildiği halde yaşamadan.. yaşadığı halde anlamadan.. konuşmak kolaydır da bilmek, yaşamak ve anlamak zordur.. işte dünya, dil ve din bize bu kolaylığı sağlamak üzere yaratılışmış,  bindirilmiş, indirilmiştirtir. 
 
 
 Edebi vasıfta  olmayan ve fakat ebedi konuda  olan bu sözlerden bir şey anladınız da bin tane de anlamadınız.. işte bunun için YBA diyorum zaten.. eğer bu dizin içindeki tabloları versiyon sırasıyla incelediğinizde.. izlediğinizde.. imgelediğinizde.. irdelediğinizde emin olan çok daha kolay bir şekilde DEYİŞİMİ  VE DEĞİŞİMİ anlayacaksınız. 
 
 
 Ancak önce de’yi  ve iş’i anlamalısınız.. ki web sayfamda yirmi yıl önce bunu yazmıştım.. http://www.yontembilim.com/ogrenme.asp  gene anlamadınız değil mi ?
 
 Elbette öyle ise hemen bu iletiye eklenen  tablolara gidin incelemenizi ince ince  elemenizi başlatın.. ancak başlamak için malum öncelemeniz gerekir.. öncelemek de girişimi gerektirir.. yani girişimi başlatmayı öncelemeniz zaten hepimiz her gün yaptığımız bir olay.. ancak bu eylemi YBA öğrenme, kullanma ve yararlanma yolunda olmasa bile.. şu yazı vesilesiyle BİNDİRDİĞİM  yetmişi yakın dosyayı masa üstünde ya da diz üstünde bulunan makinelerinize  İNDİREREK çalışmaya başlamanız lazım.. sakin bir vaktiniz var ise.. ŞİMDİLİK böyle bir fırsatınız yoksa ve fakat  konuya ALAKANIZ  ve soruna MERAKINIZ bulunuyorsa bu işi başka bir zamanda çözmeye çalışacaksınız.. İnşaallah
 
 Bilgi, sevgi, saygı ve sağlıcakla kalınız.
      
 
 OSMANZİYA 
 
 Sentaks / sözdizimsel / BEYANÎ eksikliklerim VE 
 semantik / anlambilimsel / MAANÎ  yetersizliklerim 
 için düz yazıdan özür dilerim
 
 . 
 
 NOT:
 Evet, aslında benim kullandığım sistemde 
 cümleye, kelimeye  hatta harfe de ihtiyaç yok…
 
 http://groups.yahoo.com/group/BAKARA/
 http://groups.yahoo.com/group/oku-ikra/
 http://groups.yahoo.com/group/yontem-bilim/
 http://groups.yahoo.com/group/insanbilim/
 
 www.yontembilim.com
 www.insan-bilim.com
 www.osmanziya.com
 www.mustafabugucam.com.tr
 
 
 
 http://sites.google.com/site/yontembilim/
 http://sites.google.com/site/insanilim
 
 
          | 
         
        
      
 
  Cevaplar: 
       
      Mesajı Yazan: osmanziya
       
      Mesaj Tarihi: 15-Haziran-2019 Saat 01:54
       
      
        
          
	
Yazımı bir buçuk gün içinde KIRK kişi merak etmiş okumuş.. ya da  on kişi bir kaç kez girerek okumuş yada bu on kişi aslında 5 tane makine okuyucu (robot, böcek gibi) 5 gerçek kişi.. bu sayıdan da kuşkuluyum.. insan merak ederse okur.. yani en iyimser tahminle beş kişi alaka duyarak MERAK etmiş.. şimdi düşündüm acaba acaba insan neyi MERAK eder ? sonra YBA tahkikini yaptım dört  motiv buldum; ya hikayeyi merak eder ya hakikati.. ya akibeti merak eder ya da illeti.. az önce Dan Brownun İHANET noktası romanının şimdiye kadar okuduklarımın  en heyecanlı yerine gelmiştim.. insan neyi merak eder dedim.. bunları buldum ve oldukça da ayrıntılandırdım.. bayağı da güzel oldu.. ancak bizim halkımızın meraka benim roman okumamda olduğu gibi HİKAYELER düzeyinde.. DİZİLERDE  somut ve görsel ve muayyen insan ilişkilerini ve sonuçlarını MERAK  ediyoruz.. hikayeyi merak ediyoruz da kendi akibetimizi hiç düşünmüyoruz.. zaten  HAKİKATI aramak seçkinlere mahsus bir iş..hele İLLETLERİ düşünmek.. aydınlarda bile yok.. oysa illet bilim ve hukukun olmazsa olmaz temeli.. entellektüel düzeyimiz o dereceye gelseydi.. durum bu günkünden farklı olurdu..
    
          | 
         
        
        
       
      
     |