Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

uygarligin kisa tarihi

Nereden Yazdırıldığı: YöntemBilim Forumu
Kategori: İnsan Bilim
Forum Adı: İnsan Bilim
Forum Tanımlaması: İnsan Bilim Üzerine Paylaşımlarınız
URL: http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=1533
Tarih: 28-Mart-2024 Saat 13:16
Program Versiyonu: Web Wiz Forums 8.03 - http://www.webwizforums.com


Konu: uygarligin kisa tarihi
Mesajı Yazan: osmanziya
Konu: uygarligin kisa tarihi
Mesaj Tarihi: 04-Mayıs-2020 Saat 01:23

Evrenin kısa tarihini okuduk.. insanın kısa tarihi okuduk.. bundan da uygarlığın kısa tarihi çıkardık.. zaten geçmişi olmayanın geleceği de olmaz.. kimlik ve kişiliğimiz gibi geçmiş ve geleceğimizin SEÇİLDİĞİNİ anladığımızda birbirimize karşı daha saygılı olacağız gibi geliyor.


UYGARLIĞIMIZIN KISA TARİHİ


Beşeriyetin yapısından çıkan medeniyetin inşa ettiği en yüksek bina insaniyettir.. İslamiyet ise insaniyet-i kübradır. Uygarlığın iyilik ve güzelliklerini onun çirkinlik ve iyiliğine üstün getirecek bilimin temelindeki iktisat ve hukukun kökenindeki adalettir.

Eğer uygarlık tarihine hikmet gözüyle bakılırsa bilgi toplumu ve hukuk devletini bir ÜTOPYA olarak görmekten ziyade ulaşılması gereken bir İDEAL olarak görmeliyiz.

Ancak her vizyon gibi onun da mesaj ve misyonlarının yenilenen dil ve dinin ilke ve ülküleriyle sağlanabileceğini unutmamak gerekiyor.
Yeter ki
kendimizi tanıyalım, haddimizi bilelim ve değişimi kavrayalım.



Kur'an-ı Mu'ciz-ül-Beyan indiğinde ondan altı yüz yıl önceki değil.. İsa Aleyhisselamadan altı yüz yıl önceki dünya tasviri geçerli idi.. yani insanlar dünyayı AKDENİZ ÇEVRESİ'nden ibaret sanıyorlardı.. oysa bu gün yer küre ve gök küre hakkında öyle bir kainat tasviri geliştirdik ki bilebildiğimiz yüz milyar ışık yılı çapındaki evren.. karanlık enerji, karanlık madde.. anti madde ve maddeden oluşan evrenin ancak yüzde dördü.. keza insan evreni olan bedeni hakkında bildiğimiz bilgiler genetik yapılanmadan nörolojik haritaya kadar dudak uçuklatan verilerle dolu.. ve YAZILI altı bin yıllık dil ve din birlikteliğinden oluşan KÜLTÜR tarihimizin öncesinden en az altmış bin yıllık SESLİ tarihinin bulunduğunu biliyoruz. Bu fizik bilgilerimizden başka dünya tarihi itibariyle NAR çağı olan CİNNİLERİN uygarlığının bulunduğunu ve adem aleyhisselamın yer yüzüne indirilmesiyle (implant edilmesiyle) TOPRAK çağının başladığını düşünüyorum.. Bu bilgi gençliğimde AYHAN bey isimli garip bir Kardeşim tarafından verilmiş.. ona göre KUR'AN ile de NUR çağı başlamıştır.


Gerçekten Kur'anın nurlu medeniyeti ile batının orta çağı karanlığına Yunan AYDINLANMASI’nı başarılı bir şekilde açığa çıkartan bir İSLAM GÜNEŞİ ortaya çıkmıştır.. bu güneş karanlık batı ortağı üzerinde HÜMANİZMA aydınlığını doğurmuş.. Bu hünanizma ile de insan hak ve hürriyetleri ile Hukukun temelini atmıştır.. Fatih’in İstanbul'u fethi ile oradaki bilginler İTALYA'da Rönasansı doğurmuş ve Almanya'da REFORMU ortaya çıkarmıştır.. Keza Osmanlı ile kardeş ENDÜLÜS medeniyeti ile batı BACON vasıtasıyla bilimle tanışmıştır. Son 1500 yıl içinde ve özellik son 300 yıl içinde gelişmelerin ortaya koyduğu manzara bize şunu sunmaktadır; dil ve din birlikteliğinden ortaya çıkaran kültürün oluşturduğu BİLİM ve HUKUK artık yeni bir yüz ve yansıma olarak TİCARET ve SİYASETİ belirlemeye başlamıştır.

Burada başka bir yansımaya dikkat çekmek istiyorum.. uygarlığın bu tarihsel EVRİMİ.. bize evrenin de EVRİMİNİ örneklemek için bir model oluşturmuştur.. bu ne kadar geçerli bir yaklaşım ? Açık bir halk sözü vardır, her sakallıyı baban zannetme.. kültürün TARİHİ ile evren DOĞASI'nı bu benzerlikle bir araya getirmek suretiyle MONİST bir görüş oluşturulmaya çalışılmıştır.. bu “dinsel” bir yaklaşımdır. Çünkü beşerin TARİHİ (dönesi) ile kainatın TABİATI (doğası)..nı bir araya getirme dört terimin özdeşleme, benzetme ve eşitlememizi istemektedir:


beşer : tarih : kainat : tabiat


Bu özdeşlik bizden KAİNATIN var oluşunun mekan ve zaman denkleminin varlık ve olay formülü üzerinde bir yapı ve işlev eşitlikleri ortaya çıkarmasını ve bununla da bir “din” kurmamızı sağlar. Böylece de dil ve din bütünlüğünün bilim ve hukuk olarak canlanmasını ticaret ve siyaset olarak dirilmesine ve karşımızda bir TEKNOLOJİ ve İDEOLOJİ olarak yaşatmamızı bekler. Bu soyutlama ve ussallaştırma bilimin din olarak arzı endam etmesinden başka bir şey değildir.. dine ve hukuka ve ahlaka karşı çıkanların bu bilimcilik ile yeni bir DİN ortaya koyması ya da dile ve bilime ve tekniğe karşı çıkanların yeni bir DİL oluşturması.. garip bir cilve.. YBA imi anlamaktan "aciz" zekanın böyle büyük kompozisyonlar yapmasını onun gücüne vermiyorum.. bu gücün arkasında bulunan benim de ardımda olan ŞEYTANÎ bir zekayı görüyorum.. umarım bir gün onu da Müslüman ederim.



Zaten her beşer kendi ile beraber bir Şeytanı dahi oluşturur.. Kur’an-ı Mu’ciz-ül-Beyan nefis ve şeytanın birleşiminden doğan bu veled-i Zinaya HANNAS adını verir.. son kalesinde…


Cinni kökeni olan Şeytan bu cinn gibi beşerin İNSAN olmasını engeller.. cinni ya da insi her olanak.. her var oluşun insan olmayanın da İSLAM olması o kadar zordur ki.. evet hepimiz içimizdeki ŞEYTAN'ı kontrol ederek bunun kökeni olan ve cinnilerin uygarlığının KARANLIK EFENDİSİ'nin güdümüne girmemeliyiz.. sanırım bu hikaye STARWARS öyküsü ile İNGİLİZ KÜLTÜRÜNE anlatıldı.. bu kültür aynı zamanda bir parçası olduğumuz dünyanın egemen ve başat kültüründen ibarettir.. yani onu yer kürede her din, dil, kültür ve uygarlığın katkısı ile hep birlikte inşa ettik.. ona benim FAZİLETİM diye sahiplenmenin ya da o da senin REZİLETİN diye karşı çıkmanın bir anlamı yok.. birilerini şeytan birilerini mesih ilan etmenin.. 6000 seneden.. 1400 seneden sonra.. zekanın bir oyunu olmasından ve dilin kötü ve kötüye kullanılmasından başka bir anlamı yok.. yer yüzünün seçkinler ya da seçilmişler tarafından değil SALİHLAR tarafından yönetilmesi asıldır.. çünkü seçkinlik M. S. 632 den sonra ve seçkinlik 1789 dan sonra bitti.. önümüzdeki günlerde de SEMBOLİZM’in karanlığı bitecek…


Şimdi sıra doğaya yabancılaşan TEKNOLOJİ’ye daha çok iktisadı.. insanı insana yabancılaştıran İDEOLOJİ’ye daha çok adaleti.. ticaretimize daha çok hürriyeti ve siyasetimizi de daha çok meşvereti getirmekten başka bir mecburiyetimiz yok. Bundan başka TABİİ hukuk ya da İDEAL hukuk adına yaptığımız ÜTOPYALARA belimizin altını yani LBGT’yi yerleştirmekten kaçınmamız gerekiyor. Böylece insanlığı çıktığı beşeriyete yaklaştırmaktan ve insanlık takvimini İslamlık ahsenine uzaklaştırmaktan kurtulmamız gerekiyor…


Nereden kaçacağımızı ve nereye koşacağımıza.. kimden kurtulacağımıza ve kime kavuşacağımızı.. özgür ve hür bir şekilde karar vermek gerekiyor.

Bu hedef ve gayeleri bizim ruhaniyetimizden istenilen bir gaye.. diye düşünüyorum. Doğrusunu Allah azze ve celle bilir.

03.05.2020 Üçyol İzmir OSMANZİYA


Bu yazı üzerine DÜNYA DÜZ DİYENLER DE VAR GÜNÜMÜZDE.. diyen arkadaşımıza şunu söyledim:


Maalesef.. yeterince bilimle meşgul olmayınca ve din dahi dincilik haline getirilince böyle "düşünce"ler oluyor.. ancak bu arkadaşların dünyasında düşünce ve inanç ayırımı olmayınca bu çağdaş bilgi ve birikim düzeyinin sonuçlarını dine aykırı buluyorlar. Nitekim bilimde ana disiplinler ilk okuldan itibaren verilmeyince iş kolay da değildir.. Kendim de ayrıca özel olarak Astronomi bilimi edinmeseydim ben de zorlanırdım. Çünkü DÜNYA'nın merkez olmaktan çıkması ve İNSAN'ın biricik olmaktan çıkmasını KALDIRMAK kolay değildir. Çünkü bu bize ÖĞRETİLEN din anlayışına çok aykırı bir durum. Bilgilerimiz ile buyruklarımız.. düşüncelerimiz ile inançlarımız arasında BOŞLUKLAR ancak YÖNTEM ve HİKMET ile doldurulabilir.

Bazıları geçmişteki doğmaları UYDURULMUŞ diyorlar. bu yanlış.. çünkü bu gün bizim de bilimsel paradigmalarımız ve dinsel dogmalarımız var. Hükümleri biz kurarız.. nass (dogma)ları bir kılarız.. paradigmatik.. aksiyomatik.. sistematik ve hatta METODİK zihniyetleri biz yapıp ederiz. Bunun için her genel ve geçer kültürdeki din ve bilim ile ortaya konulan özgürlüğe düşman SONSUZCU mezhebin   dinciliği ve sonsuzluğa kapalı ÖZGÜRCÜ doktrin   bilimciliği.. ad ve ar anlamlarının ayrılığından dolaya geçmişte insan diliyle kurulmuş, günümüzde insan düşüncesiyle kurgulanmış ve gelecekte benzerleri öğretilecek ve eğitilecektir... Bunlardan birini hepliyerek kutsamak diğeri hiçleyerek yadsımakta bizim rağbet tercihimizdir. Ya biz bu ikisinin ortası yolu tutarız ya da yeğlememizin ve üstelememizin sonuçlarına katlanarız.

Öğretilmiş bilgiler kaçınılmaz olarak   değişir, çünkü buyruluş ve yaratılış ile deneyim ve dayatımdan kurtulamayız. Çünkü bilgimiz EVRİMSEL olarak gelişmekte ve DEVRİMSEL olarak değişmektedir.. ancak bu evrimi evrene yansıtarak buyruluşu unutup onu YARATILIŞ yerine ikame etmekte yanlıştır.. sadece yaratılış dincilik ise saltlaştırılmış evrimde bilimciliktir.


Bu gün geçmiş bilim ve din tarihinden anlamaktayız ki bizim kültürümüzün temeli olan dil bilim ve din hukuk şeklinde gelişmekte.. evrilmekte ve değişmektedir. Sabit ve değişmez sanılan.. daim ve sürekli görülen sabit olarak sürekli yinelenen ve tekrir eden.. NOKTA'lar da elbette var. Bu yüzden her nesneyi ve işi ve kimseyi DEĞİŞİR görmek.. onları saltlaştırmak ve koşulsuzlaştırmak ve kuralsızlaştırmaktır kısaca TANRI konumuna oturtmaktır.. bu düpe düz dine karşı çıkarken yeni bir din oluşturmaktır. Kısaca insanların çoğu hatta tahsilliler bile okullarda ciddi bir ASTRONOMİ ilme görmedikleri için ve gök bilimin evriminden haberdar olmadıkları için dine karşı imiş gibi görünen bu DÜZ DÜNYA fikre.. körü körüne saplanıyorlar.


04.05.2020 ÜÇYOL izmir OSMANZİYA

03.05.2017 de demişim:
Felsefe Bilimi hazırlatır.. Din Hukuku hatırlatır..
Bilim İKTİSATLA ticareti çalıştırır.. din ADALETLE siyaseti işletir.. ticaret hürriyet alır ve teknoloji verir.. siyaset meşveret alır ve ideoloji verir.. bütün bunların kökeninde BİLİM ve HUKUK vardır ve bu yüzden uygarlığımızın ülküsü BİLGİ TOPLUMU ve ideali HUKUK DEVLETİ'dir... biz hürriyete LAİKLİK.. meşverete DEMOKRASİ adını veriyoruz.. meşru bir CUMHURİYETİ arıyoruz. (Yazımı paylaşan SEVDA Rale ARMAĞAN kardeşime minnettarım.








Cevaplar:
Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 05-Mayıs-2020 Saat 23:44
GENİŞLETİLMİŞ:



UYGARLIĞIMIZIN KISA TARİHİ



Evrenin kısa tarihini okuduk.. insanın kısa tarihi okuduk.. bundan da uygarlığın kısa tarihi çıkardık.. zaten geçmişi olmayanın geleceği de olmaz.. kimlik ve kişiliğimiz gibi geçmiş ve geleceğimizin SEÇİLDİĞİNİ anladığımızda birbirimize karşı daha saygılı olacağız gibi geliyor.


Beşeriyetin yapısından çıkan medeniyetin inşa ettiği en yüksek bina insaniyettir.. İslamiyet ise insaniyet-i kübradır. Uygarlığın iyilik ve güzelliklerini onun çirkinlik ve iyiliğine üstün getirecek bilimin temelindeki iktisat ve hukukun kökenindeki adalettir.

Eğer uygarlık tarihine hikmet gözüyle bakılırsa bilgi toplumu ve hukuk devletini bir ÜTOPYA olarak görmekten ziyade ulaşılması gereken bir İDEAL olarak görmeliyiz.

Ancak her vizyon gibi onun da mesaj ve misyonlarının yenilenen dil ve dinin ilke ve ülküleriyle sağlanabileceğini unutmamak gerekiyor.
Yeter ki
kendimizi tanıyalım, haddimizi bilelim ve değişimi kavrayalım.



Kur'an-ı Mu'ciz-ül-Beyan indiğinde ondan altı yüz yıl önceki değil.. İsa Aleyhisselamadan dahi altı yüz yıl önceki dünya tasviri geçerli idi.. yani insanlar dünyayı AKDENİZ ÇEVRESİ'nden ibaret sanıyorlardı.. oysa bu gün yer küre ve gök küre hakkında öyle bir kainat tasviri geliştirdik ki bilebildiğimiz yüz milyar ışık yılı çapındaki evren.. karanlık enerji, karanlık madde.. anti madde ve maddeden oluşan evrenin ancak yüzde dördü.. keza insan evreni olan bedeni hakkında bildiğimiz bilgiler genetik yapılanmadan nörolojik haritaya kadar dudak uçuklatan verilerle dolu.. ve YAZILI altı bin yıllık dil ve din birlikteliğinden oluşan KÜLTÜR tarihimizin öncesinden en az altmış bin yıllık SESLİ tarihinin bulunduğunu biliyoruz. Bu fizik ve fenni bilgilerimizden başka dünya tarihi itibariyle NAR çağı olan CİNNİLERİN uygarlığının bulunduğunu ve adem aleyhisselamın yer yüzüne indirilmesiyle (implant edilmesiyle) TOPRAK çağının başladığına inanıyorum.. uygarlığımızın çekirdeğini teşkil eden nebilerin manevi bilgiler gibi maddi bilgilerle techiz edildiğini anlıyoruz. Bu NAR çağı terimi gençliğimde AYHAN bey isimli garip bir Kardeşim tarafından verilmişti.. ona göre KUR'AN ile de NUR çağı başlamıştır.


Gerçekten Kur'anın nurlu medeniyeti ile batının orta çağı karanlığına Yunan AYDINLANMASI’nı başarılı bir şekilde açığa çıkartan bir İSLAM GÜNEŞİ ortaya çıkmıştır.. bu güneş karanlık batı ortağı üzerinde HÜMANİZMA aydınlığını doğurmuş.. Bu hünanizma ile de insan hak ve hürriyetleri ile Hukukun temelini atmıştır.. Fatih’in İstanbul'u fethi ile oradaki bilginler İTALYA'da Rönasansı doğurmuş ve Almanya'da REFORMU ortaya çıkarmıştır.. Keza Osmanlı ile kardeş ENDÜLÜS medeniyeti ile batı BACON vasıtasıyla bilimle tanışmıştır. Son 1500 yıl içinde ve özellik son 300 yıl içinde gelişmelerin ortaya koyduğu manzara bize şunu sunmaktadır; dil ve din birlikteliğinden ortaya çıkaran kültürün oluşturduğu BİLİM ve HUKUK artık yeni bir yüz ve yansıma olarak TİCARET ve SİYASETİ belirlemeye başlamıştır.

Burada başka bir yansımaya dikkat çekmek istiyorum.. uygarlığın bu tarihsel EVRİMİ.. bize evrenin de EVRİMİNİ örneklemek için bir model oluşturmuştur.. bu ne kadar geçerli bir yaklaşım ? Açık bir halk sözü vardır, her sakallıyı baban zannetme.. kültürün TARİHİ ile evren DOĞASI'nı bu benzerlikle bir araya getirmek suretiyle MONİST bir görüş oluşturulmaya çalışılmıştır.. bu “dinsel” bir yaklaşımdır. Çünkü beşerin TARİHİ (dönesi) ile kainatın TABİATI (doğası)..nı bir araya getirme dört terimin özdeşleme, benzetme ve eşitlememizi istemektedir:


beşer : tarih : kainat : tabiat


Bu özdeşlik bizden KAİNATIN var oluşunun mekan ve zaman denkleminin varlık ve olay formülü üzerinde bir yapı ve işlev eşitlikleri halinde ortaya çıkartılmasını ve bununla da bir “din” kurmamızı sağlar. Böylece de dil ve din bütünlüğünün bilim ve hukuk olarak canlanmasını ticaret ve siyaset olarak dirilmesi de zaman içinde evrim ve devrim süreçleriyle bilim ve edebiyatı uygarlığımızda TEKNOLOJİ ve İDEOLOJİ oluşturmamızı sağlar. Bunların hikayesi.. dinin haberine karşı oluşturulan bir soyutlama ve ussallaştırma ile bilimin din olarak arzı endam etmesinden başka bir şey değildir. Dine ve hukuka ve ahlaka karşı çıkanların bu bilimcilik ile yeni bir DİN ortaya koyması ya da dile ve bilime ve tekniğe karşı çıkanların yeni bir DİL oluşturması.. garip bir cilve.. YBA imi anlamaktan "aciz" zekanın böyle büyük kompozisyonlar yapmasını onun gücüne vermiyorum.. bu gücün arkasında bulunan benim de ardımda olan ŞEYTANÎ bir zekayı görüyorum.. umarım bir gün onu da Müslüman ederim.



Zaten her beşer kendi ile beraber bir Şeytanı dahi oluşturur.. Kur’an-ı Mu’ciz-ül-Beyan nefis ve şeytanın birleşiminden doğan bu veled-i Zinaya HANNAS adını verir.. son kalesinde…


Cinni kökeni olan Şeytan.. bu cinniler gibi   beşerin de İNSAN olmasını engeller.. cinni ya da insi her olanak.. her var oluşun insan olmayanının İSLAM olması o kadar zordur ki.. evet hepimiz içimizdeki ŞEYTAN'ı kontrol ederek bunun kökeni olan ve cinnilerin uygarlığının KARANLIK EFENDİSİ'nin güdümüne girmemeliyiz.. sanırım bu hikaye STARWARS öyküsü ile İNGİLİZ KÜLTÜRÜ ile anlatıldı.. İngiliz kültürü artık sadece İngilizlerin değil.. Alman ve Fransızın da bir kültürüdür.. Hindistan ve Türkiye’nin de bir kültürüdür.. Hatta malum MARKSİZM olarak sunulan sosyalizm bile alman ideailizme.. Fransız sosyalizme ve İngiliz ekonomi politiğinden oluşan çağdaş.. en son ve en geçerli ideolojidir.. aydınlar arasında.. sonuçta bu kültür aynı zamanda bir parçası olduğumuz dünyanın egemen ve başat kültüründen ibarettir.


Çünkü onu yer kürede her din, dil, kültür ve uygarlığın katkısı ile hep birlikte inşa ettik.. ÇAĞDAŞ KÜLTÜRDE artık ayrı bir İngiliz, Fransız, alman, İtalyan, Arap, Fars, Türk kültürü düşünmenin sadece NASYOLİZMİ besleyecek bir kaynak olarak var olacaktır ki bu ulusalcılık zaten öteden beri sömürgecilik, imparatorluk ve küresellikle ile kıyasıya çarpışmaktadır. Ancak çağdaş kültürün iyiliklerini benim FAZİLETİM diye sahiplenmenin ya da kötülüklerine senin REZİLETİN diye karşı çıkmanın bir anlamı yok.. birilerini şeytan birilerini mesih ilan etmenin.. 6000 seneden.. 1400 seneden sonra.. zekanın bir oyunu olmasından ve dilin kötü ve kötüye kullanılmasından başka bir anlamı yok.. yer yüzünün seçkinler ya da seçilmişler tarafından değil SALİHLAR tarafından yönetilmesi asıldır.. çünkü seçkinlik M. S. 632 den sonra ve seçkinlik 1789 dan sonra bitti.. önümüzdeki günlerde de SEMBOLİZM’in karanlığı bitecek…


Şimdi sıra doğaya yabancılaşan TEKNOLOJİ’ye daha çok iktisadı.. insanı insana yabancılaştıran İDEOLOJİ’ye daha çok adaleti.. ticaretimize daha çok hürriyeti ve siyasetimizi de daha çok meşvereti getirmekten başka bir mecburiyetimiz yok. Bundan başka TABİİ hukuk ya da İDEAL hukuk adına yaptığımız ÜTOPYALARA belimizin altını yani LBGT’yi yerleştirmekten kaçınmamız gerekiyor. Böylece insanlığı çıktığı beşeriyete yaklaştırmaktan ve insanlık takvimini İslamlık ahsenine uzaklaştırmaktan kurtulmamız gerekiyor…


Nereden kaçacağımızı ve nereye koşacağımıza.. kimden kurtulacağımıza ve kime kavuşacağımızı.. özgür ve hür bir şekilde karar vermek gerekiyor.

Bu hedef ve gayeleri bizim ruhaniyetimizden istenilen bir gaye.. diye düşünüyorum. Doğrusunu Allah azze ve celle bilir.

05.05.2020 Üçyol İzmir OSMANZİYA


Bu uygarlığın kısa tarihi yazımı üzerine DÜNYA DÜZ DİYENLER DE VAR GÜNÜMÜZDE.. diyen arkadaşımıza şunu söyledim:


Maalesef.. yeterince bilimle meşgul olmayınca ve din dahi dincilik haline getirilince böyle "düşünce"ler oluyor.. ancak bu arkadaşların dünyasında düşünce ve inanç ayırımı olmayınca bu çağdaş bilgi ve birikim düzeyinin sonuçlarını dine aykırı buluyorlar. Nitekim bilimde ana disiplin olarak ASTRONOMİ ilk okuldan itibaren verilmeyince iş kolay da değildir.. Kendim de ayrıca özel olarak Astronomi bilimi edinmeseydim ben de zorlanırdım. Her ne ise.. DÜNYA'nın merkez olmaktan çıkması ve sonuçta İNSAN'ın biricik olmaktan çıkmasını KALDIRMAK kolay değildir. Çünkü bu bize ÖĞRETİLEN din anlayışına çok aykırı bir durum. Bilgilerimiz ile buyruklarımız.. düşüncelerimiz ile inançlarımız arasında BOŞLUKLAR elbette olalcak ve bu da ancak YÖNTEM ve HİKMET ile doldurulabilir.


Bazıları geçmişteki doğmaları içeren geleneksel dini anlayışı   UYDURULMUŞ diyorlar. bu yanlış.. çünkü bu gün bizim de bilimsel paradigmalarımız ve dinsel dogmalarımız var. Bunlarda kurgulanmış ve kuram haline getirilmiş fikirler ve görüşler ve bilgilerdir yani bir tür imgelemelerimiz (tahayyül) ve tevehhümlerimiz (irdelemelerimiz) olup zamanla fikir ve zikir haline getirilmiş manalar ve lafızlardır. Biz bunlarla hükümleri biz kurarız ve zamanla da bunlardan aksiyomatik temelli nass (dogma)ları bir kılarız.. paradigmatik.. aksiyomatik.. sistematik ve hatta METODİK zihniyetleri biz yapıp ederiz. Örneğin bir zamanlar Öklid geometrisinde iç bükey ve dış bükey dünyalar bulunmuyor ve üçgenin iç açılarının toplamı 180 derece oluyor ve iki paralel çizgi sonsuzca ilerleyip bir araya gelmiyordu. İşte bunları unuttuğumuzda her genel ve geçer kültürdeki dil ve dil ile ortaya sallanmayacı sanılan fikir binaları kurdur. Bununla da yetinmedik   özgürlüğe düşman SONSUZCU mezhebin   dinciliği ve sonsuzluğa kapalı ÖZGÜRCÜ doktrin   bilimciliği türettik. Böylece ad ve ar anlamlarının ayrılığından dolayı asla bir araya gelmeyen bu yapıları birlikte götürmeye çalıştık. Böylece   geçmişte insan diliyle kurulmuş, günümüzde insan düşüncesiyle kurgulanmış ve gelecekte benzerleri öğretilecek ve eğitilecektir... görmeyi, bilmeyi, anlamayı ve inanmayı inşa eden DÜŞÜNME’ile bağımızı keserek bunlardan birini hepliyerek kutsamak veya diğeri hiçleyerek yadsımak, bizim rağbet tercihimizdir. Ya biz bu ikisinin ortası yolu tutarız ya da yeğlememizin ve üstelememizin sonuçlarına katlanarız.

Öğretilmiş bilgiler kaçınılmaz olarak   değişir, çünkü buyruluş ve yaratılış ile deneyim ve dayatımdan kurtulamayız. Çünkü bilgimiz EVRİMSEL olarak gelişmekte ve DEVRİMSEL olarak değişmektedir.. ancak bu evrimi evrene yansıtarak buyruluşu unutup onu YARATILIŞ yerine ikame etmekte yanlıştır.. sadece yaratılış dincilik ise saltlaştırılmış evrimde bilimciliktir.


Bu gün geçmiş bilim ve din tarihinden anlamaktayız ki bizim kültürümüzün temeli olan dil bilim ve din hukuk şeklinde gelişmekte.. evrilmekte ve değişmektedir. Sabit ve değişmez sanılan.. daim ve sürekli görülen sabit olarak sürekli yinelenen ve tekrir eden.. NOKTA'lar da elbette DÜŞÜN-ME-CE’DE ve İNANÇTA var. Bunu unutarak her hangi bir nesneyi ve işi ve kimseyi DEĞİŞİR görmek veya DEĞİŞMEZ bilmek.. görmek, bilmek alanından çıkar anlamak ve inanmak alanına geçer ve böylece de tecdidi veya tekriri.. tespiti ve tebdili.. sebatı ve devamı saltlaştırmak ve koşulsuzlaştırmak ve kuralsızlaştırmak kısaca TANRI konumuna oturtmaktır.. bu düpe düz dine karşı çıkarken yeni bir din oluşturmaktır. Görüleni bilme ve bilineni anlama.. anlaşılana inanma gözlenen hakikatlar gibi görünmeyen ve gizlenen hakikatlar hakkında da oluyor. Bu yüzden tasavvur ve tasarımlarımız DÜŞÜNME ile aksiyomatik, sistematik ve metodik SARAY’lar birbirini ardına yapılıp yıkıldıkça giderek onun daha genişini ve daha ayrıntılısını kurmayı sürdürüyoruz. Ancak DÜŞÜNME alanında tüm anlamalarımız makul (var sayma) ve muhal (yok sanma) dan öteye gidemeyecek.. meta-fizik ve para-psik alanına geçildiğinde ise karşımıza temsile dayalı filozofi ve teşbihe yaslanan teozofi çıkacaktır.. dil (teoloji) ve din (teozofi) değil.. bilim ve hukuk hiç değil..   inanma alanına geçildiğinde ise illümünasyon bitecek inisinasyon başlayacak.. bu da bu dünyaya ait bir nesne olmayacaktır.

Kısaca insanların çoğu hatta tahsilliler bile okullarda ciddi bir ASTRONOMİ ilme görmedikleri için ve gök bilimin evriminden haberdar olmadıkları için dine karşı imiş gibi görünen bu DÜZ DÜNYA fikre.. ister istemez taraftar oluyorlar.

03.05.2017 de demişim:
Felsefe Bilimi hazırlatır.. Din Hukuku hatırlatır..
Bilim İKTİSATLA ticareti çalıştırır.. din ADALETLE siyaseti işletir.. ticaret hürriyet alır ve teknoloji verir.. siyaset meşveret alır ve ideoloji verir.. bütün bunların kökeninde BİLİM ve HUKUK vardır ve bu yüzden uygarlığımızın ülküsü BİLGİ TOPLUMU ve ideali HUKUK DEVLETİ'dir... biz hürriyete LAİKLİK.. meşverete DEMOKRASİ adını veriyoruz.. meşru bir CUMHURİYETİ arıyoruz.





Mesajı Yazan: osmanziya
Mesaj Tarihi: 08-Mayıs-2020 Saat 00:17


Düzeltilmiş: UYGARLIĞIMIZIN KISA TARİHİ



Evrenin kısa tarihini okuduk.. insanın kısa tarihi okuduk.. bundan da uygarlığın kısa tarihi çıkardık.. zaten geçmişi olmayanın geleceği de olmaz.. kimlik ve kişiliğimiz gibi geçmiş ve geleceğimizin de SEÇİLDİĞİNİ anladığımızda birbirimize karşı daha saygılı olacağız gibi geliyor.


Beşeriyetin yapısından çıkan medeniyetin inşa ettiği en yüksek bina insaniyettir.. İslamiyet ise insaniyet-i kübradır.
Uygarlığın iyilik ve güzelliklerini onun çirkinlik ve kötülüğüne üstün getirecek bilimin temelindeki İKTİSAD ve hukukun kökenindeki ADALETTİR.

Eğer uygarlık tarihine hikmet gözüyle bakılırsa
bilgi toplumu ve hukuk devletini bir ÜTOPYA olarak görmekten ziyade ulaşılması gereken bir İDEAL olarak görmeliyiz.

                                    Ancak her vizyon gibi onun da mesaj ve misyonlarının
yenilenen dil ve dinin ilke ve ülküleriyle
sağlanabileceğini unutmamak gerekiyor.

YETER ki kendimizi tanıyalım, haddimizi bilelim ve değişimi kavrayalım.



Kur'an-ı Mu'ciz-ül-Beyan indiğinde ondan altı yüz yıl önceki değil.. İsa Aleyhisselamdan dahi altı yüz yıl önceki dünya tasviri geçerli idi.. yani insanlar dünyayı AKDENİZ ÇEVRESİ'nden ibaret sanıyorlardı.. oysa bu gün yer küre ve gök küre hakkında öyle bir kainat tasviri geliştirdik ki, bilebildiğimiz yüz milyar ışık yılı çapındaki evren; karanlık enerji, karanlık madde.. anti madde ve maddeden oluşan toplamın ancak yüzde dördü.

Keza insan evreni olan bedeni hakkında bildiğimiz bilgiler genetik yapılanmadan nörolojik haritaya kadar dudak uçuklatan verilerle dolu.. ve YAZILI altı bin yıllık dil ve din birlikteliğinden oluşan KÜLTÜR tarihimizin öncesinden en az altmış bin yıllık SESLİ tarihinin bulunduğunu biliyoruz. Bu fizik ve fenni bilgilerimizden başka dünya tarihi itibariyle NAR çağı olan CİNNİLERİN uygarlığının bulunduğunu ve Âdem aleyhisselamın yer yüzüne indirilmesiyle (implant edilmesiyle) TOPRAK çağının başladığına inanıyorum.. uygarlığımızın çekirdeğini teşkil eden nebilerin manevi bilgiler gibi maddi bilgilerle de donatıldığını anlıyoruz. Bu NAR çağı terimi gençliğimde AYHAN bey isimli garip bir Kardeşim tarafından bana verilmişti.. ona göre KUR'AN ile de NUR çağı başlamıştır.


Gerçekten Kur'anın nurlu medeniyeti ile batının orta çağı karanlığına Yunan AYDINLANMASI’nı başarılı bir şekilde bir İSLAM GÜNEŞİ ortaya çıkarmıştır.. bu güneş karanlık batı ortağı üzerinde ayrıca HÜMANİZMA aydınlığını doğurmuş.. Bu hümanizma ile de insan hak ve hürriyetleri ile Hukukun temelini atılmıştır.. Fatih’in İstanbul'u fethi ile oradaki bilginler İTALYA'da Rönasansı doğurmuş ve Almanya'da REFORMU ortaya çıkarmıştır.. Keza Osmanlı ve kardeş ENDÜLÜS medeniyeti ile batı özellikle BACON vasıtasıyla bilimle tanışmıştır. Son 1500 yıl içinde ve özellik son 300 yıl içinde gelişmelerin ortaya koyduğu manzara bize şunu sunmaktadır; dil ve din birlikteliğinden ortaya çıkaran KÜLTÜR’ün oluşturduğu BİLİM ve HUKUK artık yeni bir yüz ve yansıma olarak TİCARET ve SİYASETİ belirlemeye başlamıştır.

Burada başka bir yansımaya dikkat çekmek istiyorum.. uygarlığın bu tarihsel EVRİMİ.. bize evrenin de EVRİMİNİ örneklemek için bir model oluşturmuştur.. bu ne kadar geçerli bir yaklaşım ? Açık bir halk sözü vardır, her sakallıyı baban zannetme.. kültürün TARİHİ ile evren DOĞASI'nı bu benzerlikle bir araya getirmek suretiyle MONİST bir görüş (vahdet) oluşturulmaya çalışılmıştır.. bu “dinsel” bir yaklaşımdır. Çünkü beşerin TARİHİ (dönesi) ile kainatın TABİATI (doğası)..nı bir araya getirme dört terim özdeşleme, benzetme ve eşitlememizi istemektedir:


beşer : tarih : kainat : tabiat


Bu özdeşlik bizden KAİNATIN var oluşunun mekan ve zaman denkleminin varlık ve olay formülü üzerinde bir yapı ve işlev eşitlikleri halinde ortaya çıkartılmasını ve bununla da bir “din” kurmamızı sağlar. Böylece de dil ve din bütünlüğünün bilim ve hukuk olarak canlanmasını ticaret ve siyaset olarak dirilmesi de zaman içinde evrim ve devrim süreçleriyle bilim ve edebiyatı uygarlığımızda TEKNOLOJİ ve İDEOLOJİ oluşturmamızı sağlar. Bunların hikayesi.. dinin haberine karşı oluşturulan bir soyutlama ve ussallaştırma ile bilimin din olarak arzı endam etmesinden başka bir şey değildir. Dine ve hukuka ve ahlaka karşı çıkanların bu bilimcilik ile yeni bir DİN ortaya koyması ya da dile ve bilime ve tekniğe karşı çıkanların yeni bir DİL oluşturması.. garip bir cilve.. YBA imi anlamaktan "aciz" zekanın böyle büyük kompozisyonlar yapmasını onun gücüne vermiyorum.. bu gücün arkasında bulunan benim de ardımda olan ŞEYTANÎ bir zekayı görüyorum.. umarım bir gün onu da Müslüman ederim.



Zaten her beşer kendi ile beraber bir Şeytanı dahi oluşturur.. Kur’an-ı Mu’ciz-ül-Beyan nefis ve şeytanın birleşiminden doğan bu veled-i Zinaya HANNAS adını verir.. son süresinde ve son kalesinde…


Cinni kökeni olan Şeytan.. cinniler gibi   beşerin de İNSAN olmasını engeller.. cinni olanağın ya da beşeri var oluşun insan olmayanının İSLAM olması o kadar zordur ki.. evet hepimiz içimizdeki ŞEYTAN'ı kontrol ederek bunun kökeni olan ve cinnilerin uygarlığının KARANLIK EFENDİSİ'nin güdümüne girmemeliyiz.. sanırım bu hikaye STARWARS öyküsü ile İNGİLİZ KÜLTÜRÜ ile anlatıldı.. İngiliz kültürü artık sadece İngilizlerin değil.. Alman ve Fransızın da bir kültürüdür.. Hindistan ve Türkiye’nin de bir kültürüdür.. Hatta malum MARKSİZM olarak sunulan sosyalizm bile alman ideailizmi.. Fransız sosyalizmi ve İngiliz ekonomi politiğinden oluşan çağdaş.. en son ve en geçerli ideolojidir.. aydınlar arasında.. sonuçta bu kültür aynı zamanda bir parçası olduğumuz dünyanın egemen ve başat kültüründen ibarettir.


Çünkü onu yer kürede her dil, din, kültür ve uygarlığın katkısı ile hep birlikte inşa ettik.. ÇAĞDAŞ KÜLTÜRDE artık ayrı bir İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Arap, Fars, Türk kültürü düşünmenin sadece NASYOLİZMİ besleyecek bir kaynak olarak var olacaktır ki bu ulusalcılık zaten öteden beri sömürgecilik, imparatorluk ve küresellikle ile kıyasıya çarpışmaktadır. Ancak çağdaş kültürün iyiliklerini benim FAZİLETİM diye sahiplenmenin ya da kötülüklerine senin REZİLETİN diye karşı çıkmanın bir anlamı yok.. birilerini şeytan birilerini mesih ilan etmenin.. 6000 seneden.. 1400 seneden sonra.. zekanın bir oyunu olmasından ve dilin kötü ve kötüye kullanılmasından başka bir anlamı yok.. yer yüzünün seçkinler ya da seçilmişler tarafından değil SALİHLAR tarafından yönetilmesi asıldır.. çünkü atonların GENETİK kodlu seçkinlikiği M. S. 632 den sonra ve amonların KÜLTÜREL modlu aydınlığı 1789 dan sonra bitti.. önümüzdeki günlerde de mon0tonların SEMBOLİZM’inin karanlığı bitecek…


Şimdi sıra doğaya yabancılaşan TEKNOLOJİ’ye daha çok iktisadı.. insanı insana yabancılaştıran İDEOLOJİ’ye daha çok adaleti.. ticaretimize daha çok hürriyeti ve siyasetimizi de daha çok meşvereti getirmekten başka bir mecburiyetimiz yok. Bundan başka TABİİ hukuk ya da İDEAL hukuk adıyla yaptığımız ÜTOPYALARA belimizin altını yani LBGT’yi yerleştirmekten kaçınmamız gerekiyor. Böylece insanlığı çıktığı beşeriyete geri döndürmekten kurturmak ve insanlık takvimini İslamlık ahsenine yaklaştırmamız gerekiyor…


Nereden kaçacağımızı ve nereye koşacağımıza.. kimden kurtulacağımıza ve kime kavuşacağımızı.. özgür ve hür bir şekilde karar vermek gerekiyor.

Bu hedef ve gayeleri bizim ruhaniyetimizden istenilen bir gaye.. diye düşünüyorum. Doğrusunu Allah azze ve celle bilir.

07.05.2020 Üçyol İzmir OSMANZİYA


Bu uygarlığın kısa tarihi yazımı üzerine DÜNYA DÜZ DİYENLER DE VAR GÜNÜMÜZDE.. diyen arkadaşımıza şunu söyledim:


Maalesef.. yeterince bilimle meşgul olmayınca ve din dahi dincilik haline getirilince böyle "düşünce"ler oluyor.. ancak bu arkadaşların dünyasında düşünce ve inanç ayırımı olmayınca bu çağdaş bilgi ve birikim düzeyinin sonuçlarını dine aykırı buluyorlar. Nitekim bilimde ana disiplinler ilk okuldan itibaren verilmeyince iş kolay da değildir.. Kendim de ayrıca özel olarak Astronomi bilimi edinmeseydim ben de zorlanırdım. Çünkü DÜNYA'nın merkez olmaktan çıkması ve İNSAN'ın biricik olmaktan çıkmasını KALDIRMAK kolay değildir. Çünkü bu bize ÖĞRETİLEN din anlayışına çok aykırı bir durum. Dünya ve İnsanın önemi ve değerini göze inmiş akılla yiter gibi olursa da.. ancak akıllı gözle hakiki yerine oturur. Çünkü dünya ve insan macro ve mikro dünya arasında TAM orta yerdedir.. bir çalışmada insanın on üssü artı yirmi sekiz ile on üzeri artı yirmi sekiz arasında orta yerde bulunduğunu EVRENİNGÖZ BEBEĞİ olarak göstermiştim. Ancak insanların çoğu hatta tahsilliler bile okullarda ciddi bir ASTRONOMİ ilme görmedikleri için ve gök bilimin evriminden haberdar olmadıkları için dine karşı imiş gibi görünen bu DÜZ DÜNYA fikre.. ister istemez taraftar oluyorlar.


Bilgilerimiz ile buyruklarımız.. düşüncelerimiz ile inançlarımız arasında BOŞLUKLAR ancak YÖNTEM ve HİKMET ile doldurulabilir. Eğer hikmet yoksa.. salih olmayan akıl ile, sahih olmayan kitap bile, salim olmayan bilim ile bağdaştırabilme imkanı yoktur. Ancak hikmet sahibi SELİM KALB sahipleri bizi bu imkanı sağlar.

Bazıları geçmişteki doğmalara yani dinlere UYDURULMUŞ diyorlar. bu yanlış.. çünkü bu gün bizim de bilimsel paradigmalarımız ve dinsel dogmalarımız var. Hükümleri biz uyarlar ve kurarız.. nass (dogma)ları bir uygular ve kılarız.. paradigmatik zihniyeti .. aksiyomatik mentaliteyi.. sistematik ve METODİK zihniyetleri biz yapıp ederiz. Her genel ve geçer kültürdeki din ve bilim ile ortaya konulan anlayış özgürlük konusunda bir indi-çıktı çizer. Bazen özgürlüğe düşman SONSUZ-cu mezhebin   dinciliği egemen yapar veya sonsuzluğa kapalı ÖZGÜR-cü doktrin   bilimciliği hakim kılar.

Bu da kaçınılmazdır.. çünkü ifrat ve tefrit ortasındaki haddı vasata ulaşmak için her yapı dalgalanır.. çünkü   ad ve ar anlamlarının ayrılığından dolaya geçmişte insan diliyle kurulmuş, günümüzde insan düşüncesiyle kurgulanmış ve gelecekte benzerleri öğretilecek ve eğitilecektir... Bunlardan birini hepliyerek kutsamak diğeri hiçleyerek yadsımakta bizim rağbet tercihimizdir. Ya biz bu ikisinin ortası yolu tutarız ya da yeğlememizin ve üstelememizin sonuçlarına katlanarız.

Öğretilmiş bilgiler kaçınılmaz olarak   değişir, çünkü buyruluş ve yaratılış ile deneyim ve dayatımdan kurtulamayız. Çünkü bilgimiz EVRİMSEL olarak gelişmekte ve DEVRİMSEL olarak değişmektedir.. ancak bu toplumsal evrimi evrene yansıtarak buyruluşu unutup onu YARATILIŞ yerine ikame etmekte yanlıştır.. sadece yaratılış dincilik ise saltlaştırılmış ve tanrılaştırılmış evrimde bilimciliktir.


Bu gün geçmiş bilim ve din tarihinden anlamaktayız ki bizim kültürümüzün temeli olan dil bilim ve din hukuk şeklinde gelişmekte.. evrilmekte ve değişmektedir. Sabit ve değişmez sanılan.. daim ve sürekli görülen sabit olarak sürekli yinelenen ve tekrir eden.. NOKTA'lar da elbette var. Bu yüzden her nesneyi ve işi ve kimseyi DEĞİŞİR görmek.. ve bu “değişim”i saltlaştırarak değişmez kılmak ve geçicliği koşulsuzlaştırarak sürekli etmek ve yenilenmeyi kuralsızlaştırarak yasa koyucu kılmak onları heplemekle TANRI konumuna oturtmaktır.. bu düpe düz dine karşı çıkarken yeni bir din oluşturmaktır

03.05.2017 de demişim:
Felsefe Bilimi hazırlatır.. Din Hukuku hatırlatır..
Bilim İKTİSATLA ticareti çalıştırır.. din ADALETLE siyaseti işletir.. ticaret hürriyet alır ve teknoloji verir.. siyaset meşveret alır ve ideoloji verir.. bütün bunların kökeninde BİLİM ve HUKUK vardır ve bu yüzden uygarlığımızın ülküsü BİLGİ TOPLUMU ve ideali HUKUK DEVLETİ'dir... biz hürriyete LAİKLİK.. meşverete DEMOKRASİ adını veriyoruz.. meşru bir CUMHURİYETİ arıyoruz.




09.05.2020 17.26



Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03 - http://www.webwizforums.com
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide - http://www.webwizguide.info