| 
     
    
  DÜNYA  
    
  DUNYA
  dizini içindeki dosyalar 
    uploads/20121216_144938_DUNYA.rar - uploads/20121216_144938_DUNYA.rar  
    
  Yalan
  bir dünya inşa ettik.. 
  Dolan
  bir dünya inşa ettik.. 
  Talan
  bir dünya inşa ettik…  
    
  İki
  “alan”lı bir “dolan”lı dünyayı ne ile oldurup kim ile  boşaltıyoruz ? 
  Nesneler
  ve kimseler dünyasından bahs ediyorum. 
  Bizim
  dünyamızdan, senin dünyandan ve benin dünyamdan.  
    
  İnsan
  dinine göre diliyle dünyasını inşa eder. 
  Bu
  dünyanın kralı, dünyayı kurandır. 
  Kendisi
  köle bile olsa.. çünkü orada kral bile figürandır.  
  Acaba
  “Kur’an”a göre bir dünya kurabilir miyiz, yani “din”imize göre ? 
  Kursak
  bile bunun ona göre olduğuna ve en azından ona yönelen ve yaklaşan bir dünya
  olduğunu tartışacak “dil”imiz var mı ?  
    
  İnanıyorum
  ki bütün insanların sorumlu oldukları ve bundan dolayı sigaya çekilecekleri
  tek ve   ortak “din” var  ve fakat insanlar sayısınca ayrık ve değişik
  “yol”ları, DÜNYALARI,  mezhebleri,
  ideolojileri, izm’leri  dahi vardır.
  Bunları, bu hususi dünyaları, , Takiyettin MENGUŞOĞLU’nun dedidi gibi
  sırtlarında, kaplumbağa gibi, taşırlar. Çünkü insan “dünya’da hayvan çevre’de”
  yaşar.  Max SHELER ise bu sırta
  yüklenen dünyadan başka ayağımızın altına paranga olan “dağ”dan bahsediyor.
  Aristo’dan beri  Şecere-i Ferferyus
  bizim cansız, bitki ve hayvandan ibaret tabakat-ı vucud üstündeki yerimizi
  yani “us”u  tasvir edildi.  Nikolai HARTMAN bu katmanları birbirine irca
  edilmez ve akıl dışı uçurumlar olarak 
  gerçeğin kendisi halinde gördü. İNSAN, Bu cansız, bitki, hayvan ve
  “şuur-beşer-akıl” tabakası en üstte nahif ve zaif bir   “VAR-OLUŞ” olarak durur. Yani bizler
  cansızlara, bitkilere ve hayvanlara bağlı olan yaşamımız üzerine kurduğumuz
  “tanınç” şuuruyla, onların kralı bile olsan yine de  onlara bağımlı olarak var oluşumuzu
  sürdürüyoruz.  
    
  Şimdi
  ister, kaplumbağa misali,  sırtımızda
  taşıdığımız evin kölesi olalım. ister bir dağ üstünde durmuş insan misali
  altımızda bulunan katmanların kralı olalım.. insanlar,  DÜNYA’sında onu YARATMIŞ gibi görünüyor ve
  elleriyle yaptıkları bu PUT’lara da tapıyorlar. Put olarak bir heykel yapıp
  ona tapmak sadece aysbergin görünen ucu. Bu paganizm yüzünden görünen o ki
  insanlar sayısınca “din”ler bulunuyor ve dış 
  dünyaya egemen birkaç tane ideoloji var.  
    
  Bu
  yargım doğru ise neden ve niçin böyle diye sorma ihtiyacı doğar ? 
    
  Amma
  bu soruyu düşünecek ve konuşacak”dil” imiz var mı ? 
    
  Elbette
  var.. böyle bir dil olmasaydı, böyle bir dile ortak teşkil edecek mantık
  bulunmasaydı, bu mantığı seslendirecek lisan bulunmasaydı kısaca müşterek bir
  nüha ve ortak bir luga olmasaydı uygarlık olmazdı.. bilim olmazdı.. hukuk
  olmazdı.. teknoloji olmazdı.. ideoloji olmazdı.. kısaca din ve dünya
  olmazdı.. ancak bu din ve dünya ortasında bulunan mantık dili  ve matematik dili dünyayı cennete
  çevirmiyor, giderek daha bir cehennem haline getiriyor. 
    
  Çünkü
  ortak ve tek bir “din”, giderek daha çok sarmalanıyor, gizleniyor ve
  örtülüyor.  Semavi dinlerin birliği ne
  zaman ? Beşeriyetin birlikteliği nerede ? 
    
  İster
  SORUMSUZ krallar gibi “dağ”ın zirvesinde oturan ister YÜKÜMLÜ  köleler gibi “ev”imizi sırtımızda
  taşıdığımız “kaplumbağa” olalım.. hepimiz birbirimizi bağlı ve bağımlıyız. 
    
  Dünyadan
  dine geçtiğimizde SORUMSUZ Tanrı (kutsal)  ile YÜKÜMLÜ Kul (mücrim) denklemini kurarız.
  Bu TEİST denklemin tersi SORUMLU Tanrı ( (düzenli olasılık)  ve YÜKÜMSÜZ Kul (masum) durumunda A-TEİZM
  ortaya çıkar. Bunun da ikisi  arasında
  iki ara  formu daha olur..  
    
  Sonunda
  YOKLUK yoktur VARLIK vardır.. tartışmasına geçeriz.  
  Yokluk
  vardır varlık vardır.. 
  Yokluk
  vardır, varlık yoktur.. 
  Yokluk
  yoktur, varlık yoktur.. 
  “lık”
  adları ile “tur” eylemleri ile  
  yok
  sandığımız ve var saydığımız ol.an.ak’lar dünyasında  
  kısacası
  “dil” ile her şey yani her nesne ve kimse  mümkün olur.  
    
  Amma
  nerede ? Söz de ve dilde..  
  sonra
  yukarıdaki söze geliriz: 
    
  Yalan
  bir dünya inşa ettik.. bu bizim sanımızdır. 
  Dolan
  bir dünya inşa ettik.. bu bizim kanımızdır. 
  Talan
  bir dünya inşa ettik… Bu bizim SANRI’mızdır.  
    
  İnşa
  edilenlerden dilimiz yükümlü ve dünyamız sorumludur. 
  İşte
  DİN budur.  
    
  Dil
  iki işe yarar.. gerçeği ifade etmede ve ibare edileni gerçekleştirmede..
  insan iki kullanımda da masum olmayabiliyor.. 
  olmayanı söyleyebilir veya söylediği olmayabilir.. günlük kullanımda
  ya da bilimsel kullanımda bu iki yanlış test ve kontrol edilebilir fakat
  günlük dilin üstündeki san’at ve hikmet alanında.. öz-gür’luk ve son-suz’luk
  çatışır.. felsefe ve din katmanında hurafe ve hakikat yan yana yaşar. Bizim
  hurafe’yi hayal’dan ayıracak ilm-i hakikata, hakikat ve hikaye barıştıracak
  Hak kelama ihtiyacımız vardır.  
    
  Hak
  kelam ve hakikat ilim.. lisana ihtiyaç gösterir.. lisan ise fikri işletir
  fikir ise sağlıklı usul ile sağlam olur.   
    
  İşte
  bu sorunu çözecek ve yükümü indirecek bir soru ve yanıt arayışına ve ara ve
  bul yürüyüşüne ve TANRI’yı bulacak ORTAK bir DİL’e gereksinimiz var… İçinde
  sorumlu ve yükümlü olduğumuz müşterek ve tek bir DİN var olmalı ve biz onu
  bulmalıyız.  
    
  Bu
  şu demektir salih akıl ve sahih nakil.. salim lisan ile selim kalb.. dinin
  hedefi olan  müstakim yolun temel
  vesileleri ve vasıtaları aranmalı ve bulunmalıdır. Bunun için etkin, içten ve
  özgür şekilde yürünmelidir.  
    
  Bazı
  sesler duyuyorum.. boşuna yürüme.. dolduramazsın yorulma… 
    
  Evet,
  bazılarımız kısa ömrümüz boşunca düşünmekten yorulup konuşmaktan bıkabiliriz.
  Bu belki her şeyi yeni baştan alıp bulunmuş şeyleri bulmaktan, düşünülmüş
  konuları düşünmekten, konuşulmuş komutları konuşmaktan olabilir..
  Çoğunluk  kendini göstermek ve
  başkasını görmenin büyüsünden kurtulamayabilir.. hepimiz yaşam ve toplumla
  denge ve uyumumuzu sağlamak için bir süre  
  öğretmenlikleri ve öğrencilikleri yineleyebiliriz..  belki birileri bu yanlışa düşmeyebilir.. bu
  yinelemeyi yapmaya.. bu yinelemeyi değiştirebilir.  
    
  İş
  arayan eğitimliler ve iş veren yöneticilerin deyişim ve değişim çemberinden
  çıkacak ÖĞREN-İ-CİLER, geçici dünyayı değil kalıcı dünyayı  ve 
  kalıcı dini değil geçici dini 
  görmeyen çevreden kurtulacak DÜŞÜNENLER, bilmekten usanmış  ve anlamaktan bıkmış ARAYICILAR… 
    
  Henüz
  anlam anlatamamış  ve anlatımı anlamamış
  olabilirler.  
    
  Anladıklarında
  ve anlattıklarında, düğümümü çözmek üzere ölmemiş ve sesimi kesmemiş isem,
  size ar gizemini  ve ad bilinmezini konuşmak
  ve tartışmak üzere buradayım.   
    
  Üzülmeyin
  ve “düşünenleri arıyorum çünkü arayanları düşünüyorum.” Üzere olun.  
    
  Önce
  yöntembilim ve sonra insanbilim ile  
    
  Koca
  Yunus’un  
    
  “ilim
  ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir” 
    
  Çağrısını
  yaparken hep “düşünenleri arıyorum çünkü arayanları düşünüyorum.”
  Dedim.  
    
    
  Sağlıcakla
  kalın. 
    
  OSMANZİYA
   
    
  Sentaks /
  sözdizimsel / BEYANÎ eksikliklerim VE  
  semantik /
  anlambilimsel / MAANΠ yetersizliklerim
   
  için düz yazıdan
  özür dilerim 
    
    
   http://sites.google.com/site/yontembilim/ - 
   http://sites.google.com/site/insanilim - 
    
   http://groups.yahoo.com/group/BAKARA/ - 
   http://groups.yahoo.com/group/oku-ikra/ - 
   http://groups.yahoo.com/group/yontem-bilim/ - 
   http://groups.yahoo.com/group/insanbilim/ - 
   http://www.yontembilim.com/ - 
   http://www.insan-bilim.com/ - 
    
    
    
           |