- Öğrenmek, marifet; öğrenmeyi öğrenmek
hikmet; öğretmek ise bir san’attır. Öğrenenin yada öğrenmeyi öğrenenin üzerine
düşen ilk borç, öğrendiğini uygulamak ve bilgisini kullanmaktan sonra üçüncü
olarak , öğrendiğini başkasına öğretmektir. Çünkü o dahi başkalarının
yardımıyla, diğer kimseler aracılığı ile, kamunun korumasıyla, toplumun
desteğiyle öğrenmişti. Öğretmek, öğrenmek ve öğrenmeyi öğrenmekten daha zor
ama o denli önemlidir. Kimsenin başkasına vermekle borçlu olduğu değerli bir edimdir.
Öğretmek bazen yinelenen geleneği aktarmak ve bilinenleri ezberletmek anlamına
gelir. Gerçek tekrar yani yinelemek önemli ve değerlidir. “Ettekrarü ahsen
velev kane yüz seksen” (yinelemek güzeldir isterse 180 kere olsun) demişler,
doğrudur. Ancak öğretmek eğer araştırma ve geliştirmeyle biçimleniyorsa insanı
köhnemiş kuramların ve eskimiş kurguların kıskacından çıkartıp yeni ve taze
bilgilerin kaynağı deneyime götüren kılgıdır. Öğretmek arayış ve
sorgulayışla ilerliyorsa kişiyi kendi kendisiyle kalmaktan kurtarıp dışına
çıkaran bir etkinliktir.
-
- Öğretmek; öğrenileni aktarmak,
gerçekleri yansıtmak ve kendini anlatmaktır. Kişinin usul ve üslubu başkasına
örnek olması. Kimsenin ufuk ve umuduyla diğerlerine önder olmaktır. Öğretmen
görüş ve vizyon sahibidir. Öğretmenlik; dilin çevirisinin değişimiyle
araçlık, düşüncenin evirisinin dönüşümüyle yapılan biri aracılıktır. Öğret
misyon ve dava sahibidir. Seçtiği yolu aydınlatan, gittiği yanı anlatan,
hedeflediği yöne erişen, amaçladığı konuma ulaşan kişidir. Böyle olmayan
kişiler öğretmen olabilirler ama “hoca” olamazlar. Bazılara bana hoca
diyorlar, ama bu adın verdiği yükün altında eziliyor çünkü bu tanımın taşıdığı
anlamın içeriğini boşaltıyorum; Öğretemiyorum.
-
- Öğrenilen hikmeti, öğrenmeyi öğrenmeyle
öğrenilen ilmi ve irfanı başkasına aktarmak ve yansıtmak kolay olmayan bir
zanaat.. Bu konuda benim deneyimin ve fazla bilgim olmadığından bu üçüncü
başlığın “hakikat”ının hakkını veremiyorum. Ancak öğretmenliğe ilişkin bir
“hikaye” ile başlığı içerik vermeden geçemedim. Bu hikaye, ister geçmişin
doğusunda Şeyh Galib”in “Hüsn ü Aşk”ı olsun, ister şimdi güncel olan “The
Matrix” senaryosunun yedinci sanat sinema ile anlatımı olsun, onlar “gibi” bir
metafor olacak. Bu “gibi” lafzı bu klasik ve güncel şaheserlerle boy “ölçüşmek”
anlamını değil, onlara “benzeşmek” amacını içeriyor..
-
- Bu hikayede geçen kişiler gerçek insani
varlıklar değil, kavramların somutlaşması ve gerçeklerin
insanlaştırılmasıdır...
-
-
Masal bir var mış bir yok muş ile başlar. Geçmiş zamanda olmuştur. Masal
neden geçmiş zamanın unutulmuş ve kaybolmuş karanlığına atılır bilmem. Öykü var
ile yok arasında bir kurgu bu tamam da neden yaşanmış ve gerçekleşmiş boyası
verilir anlamıyorum. Ama yinede bir hikaye “deneyeceğim” Bu, bu öğrenme üzerine
denemeye yakışıyor. Öğrenmenin soyut hakikatini arayan bu deneme, bilmenin
hikayesiyle biraz somutluk kazanır da okuyucuya çekici gelirse meramım hasıl
olmuş demektir.
|