ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK
 
 GİRİŞ
 ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK
 ÖĞRENMENİN  TARİHİ
 ÖĞRENME MODELİ
 SONUÇ
 
 
 GİRİŞ 
 
 Bu gün ilk okuldan beri Türkçe, matematik, hayat bilgisi, resim, müzik, dersleri ÖĞRETİYORUZ,  sosyal etkileşim ve iletişim kurma, çözüm odaklı olma, verili çalışma, çevreye duyarlılık ve  takım çalışması gibi davranışların EĞİTİMİNİ sağlıyoruz... 
 Acaba ne kadar başarılı  oluyoruz ?
 
 Yaşantı ve davranışlarımız.. görüş ve tutumlarımız.. büyük ölçüde irademizi terbiye ve onu idare etmeye bağlı gibi görünse de  iktidarımız ihtiyarımız kadar değil itiyadımız ve alışkanlıklarımız  kadardır. İhtiyarımız ve seçimimizi  ise itimadımız belirler.. iletişim ve etkileşim ile sağlanan toplumsal etkinliklerimiz de   bilim ve hukukun.. san’at ve hikmetin..  gelişimi kadardır.  Bütün bunlar ise ÖĞRENMEYE bağlıdır. Sayılanlar içinde kilit yerde duran  itiyad ve adet ve ALIŞKANLIKLAR.. itimad ve ülfet ve ALIŞKINLIKLAR   ise bilindiği gibi   koşullanma.. kurallanma.. çalışma ve alışma kısaca  bir öğrenmedir. Geçmiş öğrenmelerin  kurtulunmaz sürekli tekrarına da  öğrenilmiş  çaresizlik adı verilir. 
 Bu durumda öğrenmeyi;  çaresizlik olmaktan çıkaracak nasıl bir  çözüm nasıl bulabiliriz ?
 Anne babanın yetiştirme ve terbiye noktasında birinci görevi yavrularının yeti,  yetenek  ve melekelerini  saptamak ikincisi ise buna uygun olanakları ve fırsatları  açmaktır ki büyük bir olasılıkla bunda başarılı çok zorlanacaklardır. Bu yüzden bu  yük çocuğun üzerine düşer. Yine büyük  bir olasılıkla..  yüksek tahsilde dahi olsa..   öğrencinin    yararlı ve verimli bir seçimi başarması oldukça gecikmiş olacaktır. Sonuçta bu yük kişinin eğitimini yüklenen OKUL’a ve okula yön veren devlete ve topluma ve öğretmene  düşecektir.  Bundan dolayı bu gün eğitim sistemini,   vatandaşlarının yeteneklerini tespit edip onu uygun olanaklar sağlayan bir kurum haline getirmenin yolları  aranır. 
 İnsanın   yetenekleri kadar üretip ihtiyacı  kadar tükettiği TAM İSTİHDAM ideali çağımızda bile  bir ütopya durumundadır. Bu çağdaş uygarlık  idealinin  herkes gibi..   bilgi toplumu ve hukuk devleti ile  sağlanacağını umarken .. konunun EĞİTİM ve ÖĞRETİM ile yakından alakalı olduğunu düşünüyorum.     
 
 
 ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK
 Eskiden öğreniyorduk.. fakat bilgiler o kadar çoğalıyor..  üstelik çoğalan bilgiler o kadar çok çabuk değişiyor.. değişenler geçerli ve yürürlü olmaktan o kadar hızlı çıkıyordu ki mecburen bilgileri öğrenmeye  değil öğrenmeyi öğrenmeye ağırlık verdik.. yani bilgileri  nerede bulacağımızı.. onlara nasıl saklayabileceğimizi..  onlara nasıl erişeceğimizi öğrenmeye başladık…
 Artık devir..  öğrenme devri değil..  öğrenmeyi öğrenme devri..  hatta  bu trend  bile geçiyor.. artık bu işi makineler bile yapıyor.. öyle ise bizim insan olarak bundan fazla bir iş yapmamız gerekmez mi ? 
 Acaba öğrenmeyi öğrenmenin ötesi ne olabilir ?
 Bu gün bize  maymunlar cehenneminden yapay zeka cennetine giden bir yol çiziliyor.. bu yolda yürümemiz isteniyor..  hatta yürüyen merdiven gibi başka yol bırakılmıyor.  Oysa bize eskiden insanın çabası  kadar ateşten  kurtulup cennete gideceği öğretilmişti..   yeti  ve yeteneklerimizi işletmekle..  olanaklarımızı ve başarılarımızı değerlendirmekle.. ilim  ve irademizi işleterek  dünyevi ve uhrevi meyvelere ve neticelere ulaşacağımızı öğretmişlerdi.. hatta bunun için birazcık dayatıyorlardı.. 
 Bu insanları zorla cennete götürme  programı  bu çağda dahi  geçerli midir ?
 Öğrenmek EZBERLEMEK değildir.. dört sene hukuk tahsili ettim ve kırk sene de hukukçuluk yaptım.. bir tek kanun maddesi ezberlemedim..  ezberlemeye layık tek kaynak KUTSAL metinlerdir.. o da sadece okuyup sevap kazanmak için değil düşünüp anlayıp fikir edinmek için olmalı.. bilmek ve bellemekte ezberlemek yani onu hafıza atmak ve hatıraya yerleştirmek gerekebilir.. ancak bu ROM’ ya da RAM’a değil.. harici belleklere olmalı.. bizim harici belleklerimiz kitaplarımızdır.. kitapları kafamıza doldurmaya çalışmaya gerek yok.. 
 Ezber yapmayalım  demek, yeni  bir kelime.. yeni bir terim..  yeni bir sözcük öğrenmeyelim  demek değildir. Öğrendiğimiz ve bellediğimiz  ezberlediğimiz ve unutmadığımız her bir SÖZCÜK.. ister yerli olsun ister yabancı.. ister günlük olsun ister teknik..  bizim için ışık ve aydınlık ve kaynaktır.  Milletler Üniversitelerinden mezun ettikleri  gençleri kaç kelime ile uğurladıklarıyla yarışıyorlar.. Eğer gerçekse  yabancıların yüz bin bizim ise on bin kelime ile çocuklarımızı hayata atıyoruz.  Zaten 2500 sözcük günlük dilin düz yazısı için yetiyor.. teknik bir alanda uzman olacaksanız buna bir o kadar da ilave edin 5000 kelime sizi hayata tutundurur lakin ileriye götürmez.
 Kelime öğrenmenin en kestirme yolunun da KİTAP OKUMA olduğunu biliyoruz ve zaten sizde bunu yapıyorsunuz. Peki kitap okumaktan  başka daha verimli ve kestirme yollar bulunamaz mı ? Üstelik kafamızı sadece kelimelerle doldurmak bizi hayatın deneyimlerinden ve kazançlarından ve fırsatlarından uzaklaştırmaz mı ? 
 Yeni bir kelime  kadar yeni bir deneyim.. yeni bir arkadaş.. yeni bir yer..  bize yeni imkanlar ve fırsatlar açacaktır.. bizim böyle imkan ve fırsatlarımız bulunmuyordu  kırk sene önce.. fakat bu gün  giderek kapasitesi ve hızı artan kitle ulaşım ve iletişim gelişmeleri sizde tepe tepe var. Bu konuda size Haluk TATAR’ın Zafer SIZLANMAKLA kazanılmaz..  kitabını öneririm. 
 Bilgisayar ve bilgisayarlara dönüşen telefonlarla  dünyanın her bir yerine ve işine ve işlemine ulaşabiliyorsunuz..  sadece siz değil başkaları da ulaşıyor.. öyle ise BİLGİYE en çabuk ve en kolay kim erişiyorsa o malı götürüyor.. böyle bir yarışma ve rekabet ortamında KAZANMAK için ne yapabiliriz ? Fakat kazanırken  umudumuzu.. sağlığımızı ve geleceğimizi yitirmemek için ne gibi önlemler almalıyız ?
 
 ÖĞRENMENİN  TARİHİ 
 Öğrenme alanında geleneksel yol;  insanlara HAZIR açık ve seçik ANLIŞILIR bilgiler verilerek problemlerini çözmede bunlardan yararlanması beklenir.. oysa yenilikçi olan  öğrenmeyi öğrenme yolunda deneme ve yanılma sürecinden geçerek yanılmalarını düzeltmeleri.. araştırmaları ve geliştirmeleri.. zorlukları sorunlara.. sorunları sorulara.. çevirerek yanıtları aramaları.. elde edilen yanıtları çözümlere yükselterek zorlukları kolaylaştıracak çözümleri kendilerinin  bulmaları beklenir.. fakat bu YÜRÜYÜŞ’ü ilerletmek kolay olmadı.. dili bilime.. dini hukuka çevirinceye kadar biner  yıllar  geçti.. bilim ve hukukla gelişen ticaret ve siyasetimizi TEKNOLOJİ ve İDEOLOJİYE dönüştürmek için yüzer  yıllar geçti.. belki de bizi doğadan uzaklaştıran teknolojiden ve insanı insandan ayıran ideolojiden kurtulmak için onar yıllar yetecek..  
 Milletleri, devletleri ve uygarlıkları ortaya çıkaran dil ve din birlikteliği olan kültürümüzün YAZILI  tarihi altı bin yıldır.. bu yazılı tarihin ardında en az altmış bin senelik SESLİ bir kültür tarihinin bulunması düşünülür. Kuşkusuz ortak dil ve müşterek dinden sonra ortaya çıkan tarım devriminin.. kentleşmenin..  sanayi devriminin  var olması hepsinden önce bilişim (konuşma) devrimini gerektirmişti.  İnsanların kentleri oluşturup bir araya getirmeleri yine konuşma ve düşünme barındıran  seslenmenin ortaya çıkmasını ister. (Bozkurt GÜVENÇ, Kültürün abc’si) Henüz KONUŞMANIN nasıl başladığını bilmiyoruz.. bunun için köken dili ve temel dini arıyoruz.
 
 Bütün bu  sayılan  gelişimin ve değişimin..  evrimlerin ve devrimlerin.. konuşmanın ve düşünmenin  kökeninde ise ÖĞRENME’nin bulunması lazımdır. Hatta üretim ve tüketimi ortaya koyan  eğitim ve yönetimin çağdaş şekilleri  mantık.. hesab (aritmetik) hendese (geometri) gibi konuşma dili  üstündeki yeni dillere..  bunların ders ve talimlerine  bağlı bir ÖĞRENMEYE ve ÖĞRETİYE dayanması  bize ÖĞRENME’nin ne kadar  önemli bir süreç  ve değerli bir  olgu olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. 
 www.yontemebilim.com sayfamda evrim üzerine ve öğrenme üzerine iki çalışmam bulunuyor.. Yirmi yıl önce yapılan bu çalışmadan başka aynı yıllarda seyrettiğim The Matrix filmi içinde yetmiş sayfalık bir yazı yazmıştım. Bu üç yazı bize öğrenmenin ve evrimin ve matrixin GELECEĞİ hakkında o günkü düşüncelerimi göstermekle birlikte bu yirmi yıllık süre içindeki  çalışmalarımda   ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEYİ kolaylaştıracak.. YENİ bir DİL ortaya çıktı.  Günlük dilin MANTIĞI ve bilimsel dilin MATAMETİĞİ üzerinde yeni bir teknik ve özgün bir yöntem olan  bu dile  YÖNTEM BİLİMSEL ANALİZ (YBA) adını verdim. 
 Yirmi yıl önce açtığım  web sayfamda iki binden fazla düz yazı ve yirmi binden fazla tablo ile bu çok yönlü ve yanlı alanlara ilişkin hızlı bir anlam sürücü ve kol bir anlatım  aygıtını  barındıran YBA i  tanıtmaya ve öğretmeye çalıştım. Keza son on bir yılda da  face deki  üç sayfamla  yukarıdakine  yakın birikimim oldu.  Geçen sene katıldığım Bandırma Üniversitesinin düzenlediği II uluslar arası FİLOLOJİ KONGRESİ’nde de  YBA i ete kemiğe büründürdüm ve  çalışma kongrenin tam metin kitabında da yayımlandı. (NOT: 1) 
 Şimdi size YBA tekniğinden yararlanarak ortaya koyduğum  ÖĞRENME MODELİNİ Jules PAYOT’un İRADE TERBİYE kitabında ortaya koyduğu esaslarla birleştirerek ÖĞRENME OLAYI’ni geometrik biçimler  üzerinden anlatmaya çalışacağım. 
 
 ÖĞRENME MODELİ
 
 Öğrenme modelini kurarken İKİZKENAR ÜÇGEN  geometrik şeklinden yararlandım.
  
 
  
 
 Çünkü  Jules Payot Öğrenmeyi üç esasa bağlıyor.. 
 Payot’un Oya IŞIK çevirisi olan kitabının 47 nci sayfasında; “Psikolojik yaşantımızın unsurları basit olsaydı,  kendi efendimiz olma uğraşısı  açısından içerdikleri tehlike ve olanakları incelemekten daha kolay bir iş  olamazdı. Ancak bu unsurlar öylesine birbirlerine bağımlı ve iç içedirler ki, ayrıntılı analizlerini yapmak çok güçtür.” 
 Dedikten sonra  söyle diyor: “Her şeye rağmen,  yaşantımızın özüyle ilgili tüm öğeleri üç başlık altında kolayca toplanabildiği  görülüyor: Fikirlerimiz, duygusal durumlarımız ve eylemlerimiz.”
 Şimdi bu üçlüyü üçgene şu şekilde yerleştirdim: 
 
  
 
 Çünkü  Jules Payot Öğrenmeyi üç esasa bağlıyor.. 
 
 Payot’un Oya IŞIK çevirisi olan İRADENİN TERBİYESİ isimli  kitabının 47 nci sayfasında; “Psikolojik yaşantımızın unsurları basit olsaydı,  kendi efendimiz olma uğraşısı  açısından içerdikleri tehlike ve olanakları incelemekten daha kolay bir iş daha olamazdı. Ancak bu unsurlar öylesine birbirlerine bağımlı ve iç içedirler ki, ayrıntılı analizlerini yapmak çok güçtür.” 
 Dedikten sonra  söyle diyor: “Her şeye rağmen,  yaşantımızın özüyle ilgili tüm öğeleri üç başlık altında kolayca toplanabildiği  görülüyor: Fikirlerimiz, duygusal durumlarımız ve eylemlerimiz.”
 Şimdi bu üçlüyü üçgene şu şekilde yerleştirdim: 
 
 
  
 
 Burada üç unsurdan düşünceleri  üçgenin sağ kenarına FİKİR olarak.. üçgenin sol kenarına duygusal durumlarını HİSS olarak.. yerleştiriyorum. Üçüncü EYLEMLERİMİZ unsurunu da  şekilde görüldüğü gibi yukarıdan aşağıya  irade , refleks ve  hareket  olarak sıraladım.
 Öncelikle şunu belirtmeliyim ki;
 Fikirlerimizin ve düşüncelerimizin  sağlam ve salih oluşu doğuştan (a priori)  gelen YÖNTEM’imize büyük ölçüde bağımlıdır. Yöntemi de bilimsel paradigmalardan ayırmak gerekmektedir. 
 Keza hislerimizin ve duygularımızın sağlıklı ve sahih oluşu yaratılıştan gelen İNANÇ’ımıza (master)  büyük ölçü de bağlıdır.  Bununla beraber inancı dinsel doğmalarla karıştırmamak lazımdır. 
 Biz EYLEMLERİMİZDE ve yapıp etmelerimizde.. kurup kılmalarımızda  bu doğuştan gelen yönteme bağımlı FİKİRLERİMİZ ve  yaratılıştan gelen inanca bağlı olan HİSLERİMİZLE birlikte ayrıca bedenimize GENETİK olarak yerleştirilmiş nörolojik (sempatik) HAREKETLERE REFLEKSLERE’e dayanırız. 
 
 Şimdi  burada  fikrin, hissin ve refleksin inceleme ve tartışılmasını  bilimsel bilgilere.. dini vaaza  ve felsefi edebiyata bırakıyoruz. Yani bu üçgenin üç kenarının  oluşturduğu fikir kökü YÖNTEMİN, his temeli İNANCIN ve eylem malzemesi REFLEKSİN  üç çizgisini konu dışı tutup  üçgen içini işba eden  ve  geometrik alanını  dolduran;  koşullanmaları ve  kurallanmaları, çalışmaları ve alışmaları, alışkanlıkları ve alışkınlıkları kısaca ÖĞRENMELERİ göz önünde tutacağız.  
 Her ne kadar doğuştan ve yaratılıştan gelen yöntem, inanç ve refleksler kolay kolay değiştirilmez ise  de diğer fikirler ve hisler düzenlenebilir, değiştirilebilir, denetlenebilir. Eylemler şeklinde   sonradan ortaya çıkan öğrenmeler..  yani çalıştığımız fikirler.. alıştığımız duygular.. bedenimize eklediğimiz melekeler ve beceriler ısrarlı ve sürekli çaba ve uğraşlarla  geliştirilebilir ve iyileştirilebilir.
 Şimdi size doğuştan ve yaratılıştan gelen yöntem, inanç ve  refleksler ile sonradan elde edilen koşulların ve kurallanan  fikirleri ve düşünceleri..   beğenen ve beğenmeyen hisleri ve duyguları..  çalışılan ve alışılan devinimleri  ve eylemleri..  kısaca ÖĞRENMELERİ modelimiz üzerinde göstereceğim: 
 
 
  
 
 Şunu demek istiyorum: Hareket ve faaliyetlerimizi disipline ederken.. fikirlerimizi revize ederken.. hislerimizi kontrol ederken.. İRADEMİZİ inşa etme yolunda onu terbiye ve idare ile  KOORDİNE ederken.. ÖĞRENDİKLERİMİZİN koşullanma ve kurallanma ile çalışılmış ve alışılmış bir İÇERİK olduğunu ve yine bundan dolayı değiştirilebilir, düzeltilebilir ve geliştirilebilir bir aksiyomatik ya da sistematik olduğunu   göz önünde tutmamızdır. 
 
 Bizler  bu öğrendiklerimiz yüzünden   öğrenme olayının kendisini ve BİÇİMİNİ unutuyor olmamız. Öğrenmenin ve öğrenmeyi öğrenmenin  MAHİYETİ hakkında  gaflet içinde bulunmamız. Bu yüzden de  nisyan ve isyanın  makenizmasına GAFİL  olmamamızdır. Eğer bu mahiyet ve makenizmayı öğrenirsek bu bizi “sin”e ve insana götürecektir.
 (NOT:3 ) 
 Burada söz konusu edilen disiplin, revize, kontrol ve bunları  koordine elbette üçgenin dışında bulunan İRADE (istenç) ile yapılacaktır. 
 Düşüncelerimizi yöntem ile düzeltip REVİZE edebiliriz.. hissiyatımızı inancımızla KONTROL edin baskılayabiliriz.. 
 hareketlerimizi ve faaliyetlerimizi DİSİPLİNE ederek   kar ve zarar hesabıyla.. tehlike ve fırsat hendesesiyle ayarlayıp..  yaşantı ve davranışlarımızı disipline ederek alışkanlıklarımız ve alışkınlıklarımıza yön verebiliriz. (NOT:4 ) 
 Fakat tüm bunların İRADE ile koordine edilmesi.. terbiye ve idare edilmesi GİZEMLİ bir SÜREÇTİR.  Sanırım bunun açılması ileriki yılları bekliyor.. bedenin.. beynin.. zihnin.. şuurun.. aklın ve burada nazara verildiği gibi ilmin ve öğrenmenin öğrenilmesine rabas  ediyor ve bekliyor.  
 Şimdi bu dediklerimizi bu tabloda daha açık ve seçik gösterebiliyoruz.
 
 
 
  
 
 S O N U Ç 
  Konuyu özetlersem nefsi zabt  ve disiplin etmede.. aklı idare ve koordine etmede ki bunun adına İRADE TERBİYESİ diyorlar öğrenmeyi öğrenmenin çok yararı olacaktır.  İradenin terbiye ve idaresiyle orta çıkan samimi ve ciddi  karar vermedeki  MEŞİET de hislerimizi kontrol ve yürüyüşümüzü revize etmede işimize çok yarayacaktır. 
 Dediklerimi sabırla dinlediğiniz için sizlere teşekkür ederim.. yazı boyunca de sizlere pek çok sorular sordum.. şimdi de siz bana sorabilirsiniz. Çünkü ilmin ve öğrenmenin hocası merak ise asistanları kuşku ve sorudur.
 
 Mustafa BUĞUÇAM 26.08.2021 11:46 VAN ERCİŞ 
 
    N  O  T  L  A  R   
 
 (NOT: 1 )
  YÖNTEM BİLİMSEL ANALİZ
 
 
 USUL konusunda ilk çalışma Aristo'nun ORGANON adlı yapıtıdır. Bu konuda ikinci gelişme SENTETİK ispatlanabilir hendeseden hesaplanabilir ANALİTİK geometriye geçiren Dekart'ın 1611 yılında inşa ettiği KARTEZYEN koordinatlarıdır. Elbette bundan sonrada çeşitli mantıksal çalışmalar yapılmıştır. Ancak hiç biri EXCELL dışında Kartezyen koordinatlar kadar belirleyici olamamıştır.
 
 
 Descartes ve Newton ile MATEMATİK bilimi, analitik düzlemin bu kullanımıyla, BİLİM DİLİ haline gelmiştir. Fakat arada geçen dört yıl içinde çok yönlü ve yanlı; dil ve din, felsefe ve hikmet alanlarında  bu dil yetersiz kalmıştır. YÖNTEM BİLİMSEL ANALİZ (YBA) dediğim çalışma, MATEMATİKSEL olarak kullanılan ANALİTİK düzlemin mantıksal ve görsel kullanımını METODİK hale getirerek onu hızlı bir anlam sürücü ve kolay bir anlatım aygıtı yapmıştır.
 
 
 GÜNLÜK DİLİN mantığı ve BİLİMSEL BİLGİNİN matematiği üstündeki metafizik ve parapsik alanlarında günlük dille yapılan felsefi edebiyat ve dini vaaz  çalışmalarıyla.. halka yapılan retorik ve aydına edilen diyalektikle..  bir yere varılamayacağı anlaşılmıştır. RESMİ teoloji ve filolojiler.. insanı doğadan uzaklaştıran TEKNOLOJİ ve  insanı insandan uzaklaştıran İDEOLOJİLERE malzeme hazırlamakla yetiniyorlar. SİVİL filozofi ve teozofi ise felsefi edebiyat ve dini vaaz ile zaten  günlük dilin düz yazısına.. retoriğin reklamına ve diyalektiğin propagandasına  bağımlı hale gelmiştir.
 
 
 Her ne kadar  TEKNOLOJİ de yapay zeka yoluyla bilgiden, dilden, dünyadan faydalanma mantalitesiyle insanı doğadan uzaklaştırmaktadır, deyişimle, biraz abartmış olabilirim. Fakat son yıllarda eksikliğini daha çok hissettiğimiz şu ihtiyacı dillendirmiş olurum: Felsefe ve Din arasında ortak dil gerekmektedir. İşte YBA bu işe adaydır.
 
 Tamam günlük dili ve bilimsel bilgiyi alanlarında ve katmanlarında kullanalım, Ancak bunların üstündeki konular bize YENİ BİR DİL gerekiyor.
 
 Eğer sadece halkın reklamı olan  retorik..  aydının propagandası olan diyalektik.. ile ekonomik bir çıkar ve politik bir yarar veren  bir BİLGİ değil de gerçeği örmeye ve görmeye odaklı bir DİL peşinde isek…
 
 Eğer yalnızca nasılı saptama ondan yararlanma amaçlı değil de gayesi anlama olan bir DİL istiyorsak…
 
 Eğer sadece gereksinimin peşinden koşmayan ve fakat aynı zamanda nesnelerin anlamlarını ve kimselerin amaçlarını da irdeleyen bir ANLATIM arıyorsak…
 
 YBA bu iş için biçilmiş bir kaftan…
 
 Mustafa BUĞUÇAM namı diğer OSMANZİYA
 25.08.2021 Van Erciş 12:20
 
 http://www.yontembilim.com/forum/forum_posts.asp?TID=1552&PID=2446&fbclid=IwAR11ZMKlYyiQbQ_iF6H7ZHBcCoMpzq_gHlqcz9wcOtuEz1v2AehyrxypI6Y#2446
 (NOT:2 ) 
 Bu kuvve-i şeheviye ve gadabiye beşeriyette, legal moda ve spor ile başlar.. kentleşmede illegal fuhuş ve mafya ile yürütülür.. uygarlıkta porno ve terör ile sürdürülür. Ben buna SEKS TİCARETİ diyorum.. bu yasadışı kazanç.. bizim cinselliğimizin ve tenselliğimizin bir ürünüdür.. bir de dinselliğimizin ve tinselliğimizin sonucu var ki buna da DİN TİCARETİ veriyorum. KAYIT-DIŞI ticarettir bu.. her ülkede ve her uygarlıkta bulunur.. yasal ticaretten kat kat fazladır. 
 (NOT:3 )
 ÖĞRenmenin ve deĞeRlendirmenin  koşullanmanın ve kurallanmanın kendisini öĞRenmeye.. çalışmanın ve alışmanın mahiyet ve neliğini doĞRu ya da eĞRi anlamaya.. “çalış” ve “alış” döngüsüne düşmeden uĞRaşmamızdır. Bu uğraşta dil ve düş  mağarasından ve mağazasından  çıkmadan da GER-ÇEK’i asla  göremezsiniz
 
 (NOT:4 ) 
 Bunun içinde bizim gibi düşünmeyenlere  karşı çıkmak  ve eleştirmek yani  hiddet  etmekten çok kendi fikirlerimizi değiştirebilmek ve  revize etmek ve düzeltmek  daha çok hoşumuza gitmeli…
 Diğerlerinin hissiyatının tezahürlerine nefret  etmek yerine kendi duygularımızı kontrol etmek  bize daha çok sevinç vermeli.. bu yüzden bizim gibi düşünmeyen ve inanmayanların  duygularını da  hesaba katmalıyız.. onları anlamalıyız.. onlarında  korku ve umutlarına saygı göstermeliyiz..
 
 Başkalarının reflekslerine ve sekslerine mağlup olup onları kötü ve kötüye kullanmalarına karışmak yerine kendimizin sağlık ve seks gereksiniminde orta yolu bulmaya çalışmak..  iradenin eğitilmesinde ve istencin yönetilmesinde daha yararlı ve verimli olacaktır. Çünkü öğrenme ve öğretmede.. örnek olmak öğüt vermekten daha çok etkilidir.  
 
  ÖĞRENMEYİ ÖĞRENME 
 
 Konusunda olan bu ABLO'yu 25 tabloyu ile geliştirerek ortaya çıkardık. Burada olan BİLGİ'yi edinmeniz kuşkusuz bilgi ilginize ve bilim dalınıza bağlı olduğu kadar ilgi alanınıza ve gereksiniminize ve arayışınızı da bağlıdır.  Bunların elde edilmesine dair on yıldır herhangi bir teşekkür almadığım gibi anlaşanlardan eleştiri ve anlamayanların sorusuna da muhatab olmadım. Ancak bu demek değildir ki bu yazı ve tablolardan BİLGİ ELDE EDİLMİYOR..  değil.. ediliyor.. ancak bizim BİLGİYİ ve DİLİ kullanış amacımıza göre ve yararlanma güdümüze göre onu kullanılması helal ve yararlanılması mübah bir MAL gibi görürüz. Bu hepimizin yaptığı bir iştir.. genel ve tümel  kültürel yapılar,  doğal ve yapay bir eser ve ücreti ödenecek bir mal gibi görünmezler. Yetmiş yıl geçtiğinde de zaten hukuken öyle kabul edilirler. Telif ücreti ödemeden kullanabilirsiniz. Çünkü artı o bilgi eskimiştir ve şimdiki sorunlara çözüm olarak kullanılamaz ve herkesin kullandığı bir ARA YÜZ haline gelmiştir. Ancak özel ve özgün.. yeni ve taze.. bilgiler belli bir sorun çözer.. bir mühendis projesi gibi.. bir doktor teşhisi gibi.. bir avukatlık hizmeti.. bir eğitim ve öğretim görevi  gibi..kullanılması bir ücret ödenmesini gerektirirler.     
 
 Benim burada sunduğu bilgi, görüş, düşünce ve keşif ve buluşlar ise bu gün işe yaramayan ancak gelecekte çok değerli ve hatta önemli olan materyallerdir. Ancak bunun olabilmesi için onu tabiri caizze kabuğunun soyulması, doğranması, ocakta diğer yardımcı malzemelerle kaynatılması ve pişirilmesi ve sosunun eklenerek sunulması gerekir. YÖNTEM BİLİMSEL ANALİZ'in mutfağını dün bir KAT daha genişlektik.. ikinci boyuttan üçüncü boyuta çıkardık.. hatta bunun için bir video da yaptık.. ancak bunlar bir girişim ve başlangıç.YBA önemini ve değerini aydınlar ve entellektüeller ve konuyla ilgi bilim adamları bile anlamış değiller. Ancak yöntem bilimsel analizin ehemmiyetini ve kıymetini anlamak için de bilim adamı ve uzman kimse olmak gerekmiyor. Sadece bilgiyi gereksiniminden öte bir arayış konusu olarak görenler.. bilgileri bir pazarlama malzemesi görmeyenler.. ihtira ve telif yolunda yol almak.. keşif ve icad kulvarında  yürümek.. bu yolla hakikatı taharri edenler.. Hür-ruH projesini yaşam programlarında ve şuur prosedürlerinde.. duyumsayanlar.. ayırt edenler.. değerlendiren.. bunun kendisine ve başkalarını çok yararlı bir ALET olduğunu anladıklarında çözümlemelerimde kullandığım bu BİLİM USULÜNÜ.. amaçlayacaklar.. hatta bunun öğrenme tekniği ve bölme yönteminden öte YENİ BİR DİL olduğunu anlayacaklar ve bunu konuda benimle bir işbirliği yolunu arayacaklardır.. İnşaallah.  
 
  
          |