İNSANIN İSTEKLERİ..
İnsanın istekleri bitmez.. dilekleri tükenmez.. bir gereksinimden tetiklendiği gibi bir dürtüden kaynaklanır.. bir arayıştan doğduğu gibi bir güdüden çıkar.. "istek" adı altında öylü türlü ve çeşitlik "dilek"lerimiz bulunuyor ki bunların baskısı altında kalmamak için DOĞU KULTÜRÜ nirvana erişmeyi esas almış.. yani isteklerden vaz geçmeyi.. BATI KÜLTÜRÜ ise meşru ya da gayrı meşru heva ve hevasını elde etmek için siyaset ve san'atın her türlüsünü hem kendine hem başkalarına reva görmüştür.
Oysa hacat (gereksinim) ve harrat (arayış) baskısını hafifletmek için "vermek istemeseydi istemeyi vermezdi" diyerek orta yolu tutan ve ahirete yönelen ORTA DOĞU.. optimum yolu seçmiş.. lakin bunun gereği olan VASAT yaklaşımı tamami ve kemaliyle yürütemiyor.
Asgari istekli doğu ile azamı istekli batı arasındaki bu optimum isteklerden arzu ve taleplerden önce SEVGİ'yi kontrol altına almaya çalışıyor.. fakat ne yazık ki bu da BİLGİ'yi denetlemeye yol açıyor.. bu murakabe de türlü türlü istibdat ve baskıları yol açıyor.
Tanrı'ya yatıyor.. Peygamberle kalkıyor.. eşiyle ve çocuklarıyle yeterince ilgilenemiyor.. sonuçta yukarıda sıralanan üç etkinin (doğu, batı ve orta) bileşkesi çağdaş uygarlıkta çeşitli etkileşimleri ortaya çıkarıyor.
Bu etkileşimlerin sağlam ve sağlıklı bir ana akım oluşturması için.. ekonomik ve politik sorunlardan dünya ve ahiret dengesine kadar.. küresel ve yerel sıkıntılardan akıl ve kalb bağdaşımına kadar.. her türlü iyileşmenin yolu AİLE'de kadın-erkek ilişkilerinin kalitesine ve karakterine bakıyor.
Bu kaliteli mal ve hizmet sunumu.. karakteri kimlik ve kişilik serimi.. kadının güzelliğinin istediği SEVGİ.. erkeğin iyiliğinin beklediği SAYGI.. etmenlerinin karşılıklı bağlantılarına bağlıdır. Bunlar mutluluk ve huzur faktörleri dopamin ve serotonin hormanlarından daha etkilidir.
Samimiyetle kadından sadakat ve bağlılık beklemek.. Ciddiyet ile kadına emanet ve güven vermek.. Şükür ve sabırla haşlanmış YAŞANTIYI iktisat ve kanaatli kavrulmuş DAVRANIŞI.. adalet ve hoşgörüyle pişirilmiş gibi sihirli İLGİ'yi gerektiriyor.
Tüm bunlar dişiliği kişiliğiyle birleşik insanın kendini tanımasına bağlıdır. Erkeklerden umudum kalmadı.. belki kadın kendindeki insanı tanır ve onu oğluna ve kızına tanıtırsa.. yeni nesillerden beklentimizi artırırız.
Saygılarımla, sağlıcakla kalınız. Osmanziya 20.12.2022
Değerli Arkadaşlarım Serkan Bayraktar ve Özgür Ahmet Kaplan alakanız için teşekkür ederim bozuk yazımı düzeltmeye çalıştım ve bu Değeri Olan Paylaşımlar yapan Arkadaşıma ve Nermin Yazıcı Tekin.. Kardeşime de haber veriyorum ki İNSANI TANIMAK burada sözle betimlendiği gibi kolay değildir. Size soruyorum kendimizi tanımadan insanı ne kadar Tanrı'yı ne kadar tanıyabiliriz ? Bence insan kırkından sonra yaşantısını dört on yıllık döneme ayırmalı.. ilk on yılı kendini.. ikinci on yılı insanı.. üçüncü on yılı Tanrı'yı tanımaya ayırmalı ve son on yılındada Tanrı Tanıklığı'nı yaşamalı.. kültür kurumları ve eğitim sistemleri de bunu nazara almalı.. Bilimi.. Dini.. ideolojiyi ve Tanrı'yı boca etmenin fazla bir yararı olmuyor.
İNSAN kelimesinin bir tarafında İSİM bir tarafında İLİM bulunur.. Bu kelimenin altı ve üstü de olur. Kelimenin altında harf (ses, hece) üstünde ise cümle (kelam) bulunur. Noktadan hatta.. hattan harfe.. üç katmandan sonra DÖRDÜNCÜ katman kelimedir. Alttaki NUKTA yukarada nutka gelinceye kadar yedi katman oluşturur. Cümleden sonra kıyas.. kıyastan sonra boy boy anlatımlar.. boy boy hitaplar.. boy boy kitaplar sökün ederler...
Evet insan bir kelimedir.. bir attır.. harf (AR) yükünü ve isim (AD) yolcusunu taşıyan bir AT.. ancak bu görünceye kadar atı alan üsükdar'ı geçmesin.. aksi halde ZAMANI kaçırdıktan sonra yakalamak zordur. Allah azze ve celle bizim ve sizin akibet ve ahiretinizi iyi ve güzel etsin. Amin.
|