Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta | |
![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
Dünya | |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() ![]() |
Yazar | Mesaj |
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 4427 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() Gönderim Zamanı: 23-Temmuz-2025 Saat 20:02 |
Pierre FRANK.. iyi bir oyuncu ve yazar ve motivasyoncu olabilir lakin bilim etiketiyle yaptıgi TELKINLER bilime tersdir.
Sicim kurami determine rölativite ve istatistik kuantumu birleştirmek uzere kurulmuş lakin kanitlanmamis bir kuramdir. Sicim kuramina bağladigi REZONANSI bilim hatta din haline getirerek Tanri'dan söz etmeden.. korkuyu sifirlamak ve ölumu unutmak suretiyle SAHTE TANRILAR çikarma yolunu açiyor. Hayatta Rezonas gerçeginden başka balans ve muvazene.. adaptasyon ve intibak ve uyum.. termodinamik yasalar.. sibernetik yasaklar.. semiotik kurallar da söz konusudur. İstekler ve dilekler.. çok degerlidir.. özellikle sonsuz olanlari.. GEÇICI ISTEKLERIMIZI duyum ve duygu ve düşuncerimizi meze.. bilgi ve degerlerimizi alet ederek inançlarimi harcamak.. saglam ve saglikli bir yol degildir. Onun bağlı bulunduğu batı kültürünün geldiği noktayı hepimiz görüyoruz.. yahudi kalbi ve ingiliz aklının dizginsiz kazanma ÖZLEMİNİN , ölçüsüz kullanma DİLEĞİNİN, helal ve haramsız yararlanma İSTEĞİNİN.. yol açtığı katliamın uygarlığı yok etme tehlikesine götürdüğünü görmemek için Fierre Frank gibi kör olmak gerekiyor. Yunusun 7 ila 10 numarasini nazara almazsak gidecegimiz yer 100 numarasidir. Saygilarimla osmanziya Günnur BERBER yazdı: Kuantum ve Rezonans Üzerine... Birkaç gündür kuantum fiziği üzerine yoğunlaşıyorum. Bazı insanlar kuantum fiziğini, “Ne düşünürsen, o olur” gibi boş bir slogana indirgemiş gibi görünüyor . Bu, kulağa hoş gelen ama bilimsel gerçeklikten kopuk bir söylem. Kuantum fiziği, düşündüğün için bir şeyleri yaratmaz. Kuantum, evrenin en küçük ölçeklerde nasıl davrandığını anlamamızı sağlayan bir olasılıklar teorisidir. Kuantum dünyasında her şey, bakılana kadar net değildir. Bir parçacık, aynı anda hem burada hem de orada olabilir. Sanki hem var, hem yok gibidir. Ama sen ona baktığında, yani onu gözlemlediğinde, bu belirsizlik biter ve tek bir sonuç ortaya çıkar. Ama gözlem ve etkileşimin kendi gerçekliğidir. Bizim düşünce gücümüzle ilgili değildir. Mesela havaya bir madeni para attığımızı düşünelim. Bu, biz ne düşünürsek o olurdan çok uyguladığımız kuvvet, havadaki koşullar ve yüzeyin yapısı gibi fiziksel etkenlerin sonucunda belirlenir. Yani para havadayken hem yazı hem tura ihtimali vardır, ama yere düştüğünde tek bir gerçek ortaya çıkar. O halde ne düşünüyorsak o olması için öncelikle koşulları en ince ayrıntısına kadar hesaplamanız gerekmez mi? Peki ya rezonans? Rezonans da bir fizik kuralıdır. Bir salıncağı doğru zamanlarda ve doğru ritimde itersen, titreşimler üst üste biner ve salıncak daha yükseğe çıkar. Ama oturduğun yerden salıncağı “sadece düşünerek” sallayamazsın. Rezonans da çaba ve eylem gerektirir. İşte kuantum ile rezonansın birleştiği nokta burası: Kuantum tüm olasılıkları sana sunar. Rezonans, hangi olasılığın hayata geçmesi için hangi “ritim ve çabayı” göstermen gerektiğini anlatır. Gerçeklik, neyi düşündüğün değil, neye uyumlandığın hangi koşulları sağladığın ve hangi davranışı gösterdiğin ile şekillenir. Bugün popüler öğretiler, kuantum ve rezonansı “pozitif düşün, her şey olsun” gibi kolaycı bir slogana indirgedi. Oysa gerçeklik atlanarak bir “titreşim” yakalanamaz. Gerçekliği değiştiremezsin ama gerçek olasılıklar denizindeki bir gerçekliği var etmek için koşulları sağlarsın ve koşulları sağlamak için kendini değiştirebilirsin. Ve ancak bu değişimin, seni istediğin olasılıklara en yakın yere getirebilir. Günnur BERBER |
|
![]() |
|
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 4427 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() |
Faydasiz ilimden Allah'a siginirim..diye diye bilimde geri kaldik.. bilimsel keşifler böyle ve çikar gözetmeyen merakla başlar ve keşifle biter sonra ikinci bir işlem olan inovasyonla bu yasadan toplumsal yarar ve ekonomik çikar elde edilir.
Hic bir ogut ve deger ve buyruk TANRININ BIRLIGI dışimda mutlaklastirilamaz.Tanri dahi binbir esmasi ile bilgisi ve sevgisi genislatilir ve geliştirilir. Ancak ŞİRK de gizemli bir konu olup dikkatli ve aykili olmak lazimdir. Bize düşen Rabbî zidnî ilmâ diyen ayete uyarak ilmimizi artimamtir. Ilmin FAIDESIZ oldugunu ilmi elden takdir edecektir. Birine yararsiz gorunen digerinda faideli olabilir. Hele sadece dini ilimleri yararli bulup digerini yararsiz gormekten bu hale düşup hâlà belimizi dogrutamadigimi anlamayip insanlari BU ULKEDE tarikata.. tasavvufa.. ezoterizme.. çagirmayi dogru bulmuyorum. Bunu batida yapsinlar ve biraz da onlar uyusunlar.. HAKKI bulsunlar. Bizim uyanmamiz.. hakikati gormemiz bundan keşifle buluş yapmamiz.. bu kesiten inovasyonla kuvvet elde etmemiz.. iki yildir suren kaliami durdurmamiz ve dunyamiz kurtarmamiz gerekiyor. 23.07.2025 osmanziya |
|
![]() |
|
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 4427 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() |
Bazi kimseler bulunur eskileri hazefen yenilerin polimat dedigi oto-didaktit yani kendi kendine ogrenen.. hocaya ve ustaya ihtiyac duymayan.. bilim ve felsefe ve din tarihinde ünlu isimler bulunur.. Bunlar kendinden oncekileri toplayip kendin sonrakilere de kaynaklik eden nebiler ve veliler.. dahiler ve deliler.. ne sagci ne solcu olmayip her ikisinde toplayan önculer.. kulture ve uygarliga katkilariyla onur duyam kimseler bulunur.
Acaba bunlar kac tanedir ? 200 atom alti parcacik 200 tur beden hücresi 200 ulusal parti 200 uluslar arasi şirket 200 hristiyan mezhebi 400 yahudi mezhebini 200 e indirip 100 islam mezhebi gelecekte artacagini duşunup bu satiri 200 din mezhebi..izmi.. sırati yazabilirsiniz. 200 milyar yildiz 200 milyar galaksi 200 milyar evren Bizden kesret ve killet ile kubra ve sugra çokluk ve azlik ile kücuk ve buyuk arasinda birlik ve teklik çokluk ve çiftlik Kurmayi ve görmeyi Kılmayi ve göstermeyi ister. |
|
![]() |
|
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 4427 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() |
oksulluk
yaramazlik yaşlilik yitmek Bizi yokluga.. yoksunluga.. ölüme yitenin NE oldugu konusunda olup biteni KİM araştiriyor ? Bilim fakirligin ve hastaligin ve yaşliligin ve ölümun çaresini bulup kıtlıgi ve salgini ve savaşlari ortadan kaldirabilir mi ? Bulsa bile géçmişte kalan atalarimizi geri getirebilir mi ? Sanmiyorum. Oysa bizim bilgi birikimiz ve bununla oluşan gucumuz geçmiteki atalarimiz sayesinde ve golgesinde ortaya çikti ve onlar bu durumdan yararlanmadan geçmişte kaldilar ve bu gunku gucu elinde bulunduranlar iki yildir katliami surduruyorlar. Çunku ellerindek gucun sonsuzca ellerine kalacağini sanan zavallilardir. Bir amaç için verilmiiş bagimli krallik ve bağli KÖLELIK DUZENINI yurutmek için dilleri..dinleri.. kulturleri.. ideolojileri ve uygarliklari bir biriyle savastirip tepede duracaklarini var sayan sahte tanrilardir. Bu kölelik duzeni kaldirilabilir mi Sanmiyorum. Çunku once başlat sonra bitir yasasindan hiç bir nesne ve kimse kurtulamaz.. çunku varlik ve olay ile yapi ve olaydan ibaret IŞ-TE olanaği bir kere anarak ve akarak oluşur ve ölüşur. Bu fenomende kimsenin ani kralligi ve nesnenin fani koleligi kalici hale getirilemez geciciligi de göturulem.. kotulugun çeliminden ve götülugun çekiminden kimse kurtulamax Nesne ve kimselerden oluşan özneler kurtulabilir mi.. Bilmiyoruz ve bu yüzden öz ne ? diyoruz.. neden ve niçin öz kim ? demiyoruz. Öz yineleme ya da öznel deneyim dediğimiz ben ya da akil dedigimiz ruh ya da kalbin nasil bir nefis olarak zihne ya da şuura sahib oldugunu bilmiyoruz. Kısaca geçici mutlu ve kutlu çikarlardan yararlanan bizleri.. nesneleri ve kimseleri ve ozneleri KULLANMAK-dan fazla bir yetenegimiz bulunuyor mu.. onuda aramiyoruz.. osmanziya |
|
![]() |
|
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 4427 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() |
Biz bu YBA yaklaşık 40 senede parça parca olusturduk
Aşama aşama once taş devri sonra cilali taş devri sonra maden devri GIBI Evre evre bir çekirdegin once filiz sonra agaç olmasi GIBI.. YBA okunarak YARARLANILACAK bir icerik degil KULLANILMASI ögrenilecek bir biçimdir. Eger INGILIZ dilini bilmiyorsaniz ingilice kitablari okuyarak onlardan yararlanamazsiniz. Bizler ana dilimiz hiç zorlanmadan iki yaşina kadar ogreniyoruz.. başka bir yabanci dilide iki sene emek vererek ogreniyoruz. Ayni şekilde YBA teknigini ogrenmek ve yontemini kullanmak ve dilinden yararlanmak için iki sene emek vermeniz gerekir. Buna ragmen ben bu gercegi unutup 40 dakikada YBA ogretmek istiyorum.. arkadaslarda 40 dakka da kapip goturmek istiyor.. iki tarafta yaniliyor. osmanziya 23.07.2025 ![]() |
|
![]() |
|
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 4427 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() |
KARI GİBİ GÜLME Karı gibi gülme" derler. " Yalanım varsa o*ospu çocuğu olayım" derler. " Senin ben karını, ananı bacını ......" derler. Sonra, "Dur, ben ona ne yapacağımı biliyorum. Ona etek giydirip, sokakta gezdireceğim..." derler. "Vay anasını satayım." derler. Bütün bunlar yetmez... "Saçı uzun, aklı kısa" derler. "Kadın; Mutfakta aşçı, yatakta fahişe, sokakta hanfendi olsun" derler. " Dişi köpek kuyruk sallaması..." derler. " Vatanını satanlar, karısını satsın" derler. En sonunda; "Cennet, anaların ayakları altındadır." derler. Çünkü, onlar; "ADAM" değil, sadece "Erkek" lerdir. Lafı hiç dolandırmaya gerek yok.... Sistem, kendi elleriyle sapık üretti ve üretmeye devam ediyor. Ne hayvana, ne Doğaya, ne çocuğa, ne de kadına değer verdiler. Gurur duyacakları tek şey var. O da, önlerinde ki madalya niyetine sakladıkları şey. Çünkü, düzen; sevmeyi değil, düzmeyi öğretiyor. Halbuki, KADIN; Yarenin, kızın, kız kardeşin ve seni doğurandır. ”Doğa/Ana” dır. O'na, küçümsemeyi değil; yücelterek saygı, sevgi göstermelisin. O yüzden KUTSALdır. DEDİLER dedim ki: Bu üç dört tane yanlış birden yapılıyor.. iki büyük yanlışı göstererek üçüncü yanlış gizlenir.. hadi bir tane doğru söylemiş; "Cennet anaların ayaklarının altındadır." onu da diğer iki yanlışının parlatmak için.. birinci yanlış kadın ve erkek ayırımcılığı yapılıyor.. eleştirdiği zihniyet erkek EĞEMEN ayırımcılığı yapıyorsa bu feminist kadın EGEMEN ayırımcılığı yapıyor doğurduğu için kadını erkekten üstün tutuyor. İkinci yanlış DOĞA'ya tapıyor Tanrı'ya değil. Tanrı'ya tapsa onun ataerkil yani yaratılışa uygun ATA'nın ERK olduğu düzenini kabul eder. Edemiyor ve hayal dünyasında gezintiye çıkıyor.. ÜÇÜNCÜ yanlış EZBERE konuşuyor.. altını imzasını atmamış ve alıntının kaynağını da yazmamış.. bakalım eleştirime ne yanıt verecek ERK ile EĞEMEN arasında farkı anlamış mı merak ediyorum. Hanım Kardeşim.. kadın ve erkek birbirine HUMAN olarak tamamlar.. Hatta o beğenmedikleri Yunan Mitolojisinde bile kadın ve erkek birlikte TOP şeklinde dört elli ve dört ayaklı iken Tanrılar bu ANTROP'u ikiye bölmüş kadın ve erkek şekline getirmişler.. masalı bulunur. Bizim öykümüzde bile ÂDEM hem kadın hem erkektir.. kaburga kemiğinden kadın çıkartılmıştır. Bunu bize bioloji ilmimiz de gösterdi.. kadın ve erkek farkı.. 23. kromozandan X ve Y kromozomlarından kaynaklanıyor. Diğer 22 kromozon aynıdır. Sonuçta kadın ve erkek doğan çocukları köle oluyorlar mı olmuyorlar mı.. onu dikkat etmek gerekiyor. Kadın ve erkek bu çocuklar yüzünden ya da başka kadınlar ve erkekler yüzünden karısını tapılası kadın.. kocasını kulluk edilesi erkek.. haline getirmiyorlarsa bu da onların suçu oluyor. Sonuçta çoğmuzun bilgileri hep ezber.. kendi oluşturduğumuz.. kendi araştırdığımız bilgi bulunmaz. Sonunda birisine kapılır onun borazanlığını yapar, düdüğünü öttürürüz. Saygılarımla. |
|
![]() |
|
osmanziya
Kıdemli Üye ![]() Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010 Gönderilenler: 4427 ![]() Hak Puan : 5 Kidem : 6 OrtalamaHak : % 50 Irtibar :2 |
![]() ![]() ![]() |
Değerli Hocam, geçmişte biz iyiyiz siz kötüydünüz demek bu gün kendimizi yatıştırmaktır.. diye düşündüm
Saygılarımla. eleştirilen yazının tamamı: "1600'lerde İstanbul'a gelen İngiliz büyükelçiler, lazımlık kullanma ve bunu da pencereden boşaltma adetleri yüzünden şehirden uzak olan Tarabya'yaki bir konağa gönderilmişti.. 19.yy da kesin olarak tuvalet kullanma sözü vermeleri üzerine Taksim'e taşınmalarına izin verilmişti.. liste böyle uzaaar gider.." şimdi o lazımlık bu gün klozet halinde geldi ve herkes yararlanıyor. osmanziya 1500'lerde İngiltere'de insanların çoğu Haziran'da evleniyordu senelik banyolarını da Mayıs'da yapıyorlar, Haziran'da çok kötü kokmuyorlardı.. Ama yine de kokmaya başladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu.. Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir fıçıdan meydana geliyordu.. Evin erkeği temiz suyla yıkanma imtiyazına sahipti.. Ondan sonra oğulları ve diğer erkekler, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak ta bebekler aynı suda yıkanıyordu.. Bu esnada su o kadar kirli hale geliyordu ki içinde gerçekten bir şeyleri kaybetmek mümkündü.. İngilizcedeki 'banyo suyuyla birlikte bebeği de atmayın' deyimi buradan gelmektedir.. Evlerin çatıları üst üste yığılmış kamıştan yapılıyor, kamışların altında tahta bulunmuyordu.. Burası hayvanların ısınabilecekleri tek yer olduğu için bütün kediler, köpekler ve diğer küçük hayvanlar (fareler, böcekler) çatıda yaşıyordu.. Yağmur yağdığı zaman çatı kayganlaşıyor ve bazen hayvanlar kayarak çatıdan aşağı düşüyordu.. Yukarıdan evin içine düşen şeyleri engelleyecek hiçbir şey yoktu.. Böceklerin ve buna benzer nesnelerin yatakların içine düşmesi büyük bir sıkıntı oluşturuyordu.. Etrafında yüksek direkler ve üstünde örtü bulunan İngiliz usulü yataklar bu nedenle oluştu.. Zemin topraktı.. Sadece Zenginlerin ahşaptan yapılmış zeminleri vardı.. Bunlar kışın ıslandığı zaman kayganlaşıyordu.. Bunu önlemek için yere saman seriyorlardı.. Kış boyunca saman sermeye devam ediliyordu.. Bir zaman geliyordu ki kapı açılınca saman dışarıya taşıyordu.. Buna mani olmak üzere kapının altına bir tahta parçası konuyordu ki bunun adı 'Thresh hold' (saman tutan; Türkçesi eşik idi.. Yemek pişirme işlemi her zaman ateşin üzerine asılı durumdaki büyük bir kazanın içinde yapılıyordu.. Her gün ateş yakılıyor ve kazana bir şeyler ilave ediliyordu.. Çoğu zaman sebze yeniyor, et pek bulunmuyordu.. Akşam yahni yenirse artıklar kazanda bırakılıyor, gece boyunca soğuyan yemek ertesi gün tekrar ısıtılarak yenmeye devam ediliyordu.. Bazen bu yahni çok uzun süre kazanda kalıyordu.. 'Bezelye lapası sıcak, bezelye lapası soğuk, kazandaki bezelye lapası dokuz günlük' (Peas Porridge hot, Peas Porridge cold, Peas Porridge in the Pot nine Days old) tekerlemesinin menşei budur.. Bazen domuz eti buluyorlar o zaman çok seviniyorlardı.. Eve ziyaretçi gelirse domuz etlerini asarak onlara gösteriş yapıyorlardı.. Birisinin eve domuz eti getirmesi zenginlik işaretiydi.. Bu etten küçük bir parça keserek misafirleriyle oturup paylaşıyorlardı.. Parası olanlar kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabaklar alabiliyordu.. Asidi yüksek olan yiyecekler kurşunu çözerek yemeğe karışmasına sebep oluyor, böylece gıda zehirlenmelerine ve ölüme yol açabiliyordu.. Domatesler buna sık sık sebep olduğu için bundan sonraki yaklaşık 400 yıl Domateslerin zehirli olduğu düşünülmüştü.. Çoğu insanın kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabakları yoktu.. Onun yerine tahta tabaklar kullanıyorlardı.. Çoğu zaman bu tabaklar bayat ekmekten yapılıyordu.. Ekmekler o kadar bayat ve sertti ki uzun zaman kullanılabiliyordu.. Bunlar hiçbir zaman yıkanmadığı için, içinde kurtlar ve küfler oluşuyordu.. Kurtlu ve küflü tabaklardan yemek yiyen insanların ağızlarında 'tabak ağzı' (Trench Mouth) hastalığı ortaya çıkıyordu.. Ekmek itibara göre bölüşülüyordu.. İşçiler yanık olan alt kabuğu, aile orta kısmı, misafirler de üst kabuğu alırdı.. Bira ve viski içmek için kurşun kadehler kullanılıyordu.. Bu bileşim insanları bazen birkaç gün şuursuz vaziyette tutabiliyordu.. Yoldan geçen insanlar bunların öldüğünü sanıp defnetmek için hazırlık bile yapıyordu.. Hatta bunlar birkaç gün süreyle mutfak masasının üstüne yatırılıyor¸ aile etrafına toplanıp yiyip-içerek uyanıp uyanmayacağına bakıyordu.. Buna 'uyanma' nöbeti deniyordu.. İngiltere eski ve küçük bir yerdi, insanlar ölülerini gömecek yer bulamamaya başlamıştı.. Bunun için mezarları kazıp tabutları çıkarıyor, kemikleri bir 'kemik evi'ne götürüyor ve mezarı yeniden kullanıyorlardı.. Tabutlar açıldığında her 25 tabutun birinde iç tarafta kazıntı izleri olduğu görüldü.. Böylece insanların diri diri gömüldüğü ortaya çıktı.. Buna çözüm olarak cesetlerin bileklerine bir ip bağlayıp bu ipi tabuttan dışarıya taşıyarak bir çana bağladılar.. Bir kişi bütün gece boyu mezarlıkta oturup zili dinlerdi.. Buna mezarlık nöbeti denirdi. Ortaçağda Avrupa'daki rahibelerin yüz ve ellerinden başka yerlerini yıkamaları kesin olarak yasaklanmıştı.. Kastilya Kraliçesi İsabella bile 50 yıldan fazla süren hayatı boyunca iki kez banyo yapmıştı.. Tuvaletle henüz tanışmayan Avrupa'da lazımlıkları sokaklara boşaltma adeti 17. yüzyıla kadar sürdü.. Fransa krallarından 14. Louis, gününün belli bir zamanını lazımlığında oturarak geçirir, devlet işlerini de buradan yürütürdü.. 1600'lerde İstanbul'a gelen İngiliz büyükelçiler, lazımlık kullanma ve bunu da pencereden boşaltma adetleri yüzünden şehirden uzak olan Tarabya'yaki bir konağa gönderilmişti.. 19.yy da kesin olarak tuvalet kullanma sözü vermeleri üzerine Taksim'e taşınmalarına izin verilmişti.. liste böyle uzaaar gider.. 1500 lü yıllarda adeta b*k içinde yaşayan ve bize medeniyetin beşiği diye anlatılan Avrupa'nın özü Düzenleyen osmanziya - 24-Temmuz-2025 Saat 13:32 |
|
![]() |
|
![]() ![]() |
||
Forum Atla |
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |