Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
İnsan Bilim
 YöntemBilim Forumu | İnsan Bilim | İnsan Bilim
Mesaj icon Konu: yaşam Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 2716

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Konu: yaşam
    Gönderim Zamanı: 24-Kasım-2012 Saat 18:09

 

 

 

 

 

YAŞAM

 

 

Bu gün Manyas’daki onbeş günlük kaplıca hayatımın yani  tedavi tatilimin sonuna gelmiş bulunuyorum. Suyun bedenimi kapladığında verdiği tat, tatili atıl bırakmadığı için çok mutluyum. İnşaallah herkes gibi bana da şifa olmuştur. Aslında kaplıca tedavisi evrensel olarak 21 gündür fakat buna imkan bulamadık, en azından on bir  günde 21 banyo yapmak lazım.

 

“Hayat” sözcüğü Güzel Türkçemizde “yaşam” olarak çevrilmiştir. Fakat bazen “hayvan” manasında “canlı” bazen de “hayy” anlamında “diri” olarak karşılanır.

 

Cansız cisim  ve ölü cesed olmayan “hücre” temelli bedenin yapısını “ten” olarak çevirmeyi ve işlevini de  “tat” olarak karşılamayı tutarım.

 

Hayat ve yaşam  “ad” / isim olarak bioloji (fenn-i hayat) tarafından inceleniyor.

Hayat “ar” / harf olarak anlatımı en güzel şekilde Risale-i Nur Külliyatında anlatıldı.

 

Burada “yaşam” sözcüğünün ar ve ad yanlarına dönük  olmayanları anlatmayı deneyeceğim. Şimdi  Televizyonda durumu beyanatlarla geçiren dünyaya karşı “Biz yaşamayı öğretiyoruz bayım” diyen Aktivist Refif Ziyade’nin Gazze Şiiri okunuyordu..  ölümlere ve bombalara karşı yaşamayı anlatıyordu… Dünyaya demek istiyordu ki güçsüzleri öldürmekle veya katliam göz yummakla siz yaşamıyorsunuz ya da  yaşamanın kıymetini ölmenin değerini bilmiyorsunuz.

 

Sanırım bu da yaşamın dördüncü yanı.. belki yaşamın başka yanları da var. Olum ve ölüm dahi doğum ve düğüm gibi  bir uçtur..  aynen bin tohumdan çıkan bir  çekirdek gibi..

 

Telaviv de bir başkadır  yaşam, Gazze de bir başkadır.. Amma bu güçlü ve güçsüz yanların başka bir  zalim ve masum tarafları vardır. Genelde güçlüler haksızdır, haklılar ise çoğu zaman güçsüz olurlar. Ancak önemli olan ve aynı zamanda zor olan güçlü iken haklı davranabilmek ve masumca yaşayabilmektir.  Amma ânın haksız güçlüsünü saptamanın dün Siyahi Kofi Annan’ın bu gününün Siyahi Obama’nın boynunda olmasını da bir “göstermelik” olarak görmek lazım.. güçlü beyazların ve zalim kara vicdanlıların kendilerini gizleme ve aklama senaryosunun bir parçası olarak.

 

Her ne ise.. yaşam su’lu ve yaş olmasına rağmen  bazen ateşe odun taşır ve  bazen de cennete ödün taşıyan bir platformdur.. “cennet ucuz olmadığı gibi cehennem dahi lüzumsuz” değildir. Allah korusun.  

 

 

Her var oluş gibi yaşam dahi “önce başlat - sonra bitir” (Öb-Sb)  yasasına uyarak  doğum ile ölüm arasında bir “ömür”den ibarettir. En uzun yaşayan protondur, en kısa yaşayan sanırım mavinin en mavisindeki  fotondur.  Bu ömürler her alanda ve  her aşamada, her alanda ve her ülkede, her bölgede ve her yörede, her evrede ve her devrede,  her çağda ve her bağda bir başka sürer. Nasıl ilk ve son bahar ile yaz ve kış birbirinden farklı ise başkasının yaşamının da ve kendi yaşımın da dört mevsimi birbirinden başkadır. Dünya bize bunu büyük harflerle gece ve gündüz okutuyor, yaş ve kış olarak öğretiyor. Müslüman bunu beş vakit olarak anlar ve yaşar. Her zamanda yeniden ölür ve uyur her namazda yeniden dirilir ve ayılır.   

 

Öyle ise biz YAŞAM  sözcüğünün  bildiğimiz üçüncü yanını anlatmayı sürdürelim..

 

Yaşam, beslenme ve özümleme ile kirlenme ve temizlenme döngüsünde tekerlenir ki bu koşullar tekerinin beslenme ve temizlenme ucunun küçük bir kısmı, emir-nehiy kuralları ve haram-helal yasaklarıyla, sorumluluğumuza bırakılmıştır. Yaşam  ÖbSb yasasından başka dört işlevin, dört vazifenin, dört fonksiyonun kontrolü altındadır.

 

Birinci işlev:YEMEK

 

Emek için yemek şarttır. Acaba hangisi önce gelir ?

Emeklemeden, eylemeden ve emek vermeden

ekmek ve yemek olabilir mi ? Olabilir.

Yemek olmadan emek olabilir mi ?  Olabilir.

 

Fakat biz ekmek ve  yemek olmadan EMEK’in bulunmadığını yaşıyarak  biliyoruz. Ancak eylemek ve emek olmadan da  EKMEK  yemeninde saygıdeğer olmadığını bilerek  anlıyoruz. Çünkü  BİLİYORUZ ki ürünü olmayanın onuru yoktur.

Bilgi emek safına layık en yüksek değerdir.

 

Yemek işlevi yukarıda bahsettiğim  beslenme ve özümleme ile kirlenme ve temizlenme alt  işlevlerini içerir. Beslenme ve özümleme ile kirlenme ve temizlenme arasında  ana-meta-kato BOL-İZMA vardır. Tende yaşamın dört beş merkezinden biri olan mide merkezinin aç ve tok ile boş ve dol fazları arasında işte bu “BOL”luk ve bereket  ile yaşamımız var olur. Yaşam bereketlidir, çiftleşerek YENİLENİR  ve çoğalarak YİNELENİR. Bunun tabanı  tahiyyat-ı mübarekedir.

 

Yemek ve içmek  tat verir..  eylemek ve emekte  tutku verir. Nasıl?

Açlıkla  Acıtarak..  acı olmazsa tat olmazdı.. acıdan kaçmak tada koşmaktır.

Sonuç: ...acıTaTlı… dır. Evet, tatlı doğrudan  tatlı ise acı dolayısıyla tatlıdır.

 

Tatlı bir yemekten sonra sofrada, Açları da doyur ya Rabbi açları da doyur ya Rabbi” dedikten akabinde “Hayy Hakk.. bir çuval altın bırak..  yarısı iri, yarısı ufak. Hammal parasını da yanını bırak”  derdi rahmetli dedem.  Şimdi yaşamın ikinci işlevine geliyoruz.

  

 

İkinci işlev:DİRİLİK

 

Dirilik bir deri işlevidir. Hayy sırrına mazhar olan toprak ve deri, yaşamı arz eder. Canlı yaşam bu derinin teşhis edilen “yüz” olmasıyla kendini gösterir. Tüm zar zarf ve kılıflar bu özelliği taşır. Canlının özü (nüve) tohumu ve çekirdeğinde saklı ise başka canlılara dönük yaşamsal tözü ve tozu  kabuklarında toplanır. Özellikle meyve ve sebzelerde. Çekirdek kadar kabuk dahi yaşamsal rol oynar; tohumun değeri varsa onu koruyan ve besleyen zarın önemi vardır.

 

Deri ve yüzde delik ve yarıklar,  yiyen ve yaşayan canlının dışarıya DUYARLI kapı ve pencereleridir. Gözleri ve kulaklarıdır. Deriden çıkan uzantıları ise DEVİNİM’i sağlayan kalıcı (gerçek) ya da geçici (yalancı) el ve ayaklarıdır. GÖZenek’ler girinti ve çıkıntılarıyla diriliğin gören gözleri ve canlılığın özünün  ören elleridir. Allah gözümüzü karanlık nardan ve közden korusun, onun  nurunu ve aydınlığını artırsın.

 

Üçüncü işlev: CANLILIK

 

Yiyen ve yaşayan diri, an-lı bir canlılıktır. C-an-sız ve us-lu arasında bulunan ara alan can-lı’lıktır. Canlılık dirinin çiftleşen ve çoğalan yanıdır.  Göz’ün ut-an’an  an-lı’larını,  “can” ve “canan” olarak ikiye ayırmak ve iyi can’ı ve güzel canan’ı; sevgi-değer “dişil” ve saygı-değer “eril”  ad ve anlamı vermek adet olmuştur. Canlı eşeyli olarak çeşitlenerek artar veya eşeysiz olarak çoğalarak artar. Bazen bir canlıda her ikisi birlikte görülebilir.

 

Dördüncü işlev: TEN

 

 

An-lı olan ve  tadı alan ve aynı zamanda ut’anan can, derinin yüzünde diriliği görünür ve  görülürse de  aslında diri can, TEN (beden)  denilen evde yaşar. Doğal beden ile doğal arz arasında inşa ettiğimiz hareketli ya da hareketsiz beyt ve evler, saraylar ve arabalar aslında tenimizin uzantılarıdır.  Beden “tübdun” olan demektir. Bad’ ise sonralık demektir. “Bd’” sonra ise önce “kbl”dir. Öb-Sb yasasının yani kanun-u “kabl-İ iBtiDa - Ba’D-İ  intiha” her iki yanında da  yani bidayette ve nihayette de B-D kökü, evvel ve ahirden başka  bir de zahire ve batına da açılır. Bu buud ve boyut dışarıya ve zahire çıktığında yani tübdun olduğunda BEDEN olur.

 

Ten; yaşayan diri canlının MUTLU olabilen tarafıdır. Ten (beden) bir cesed’dir, o dahi bir cisimdir. O cismin de görünen bir yapısı  ve çalışan bir işlevi bulunur ki bunları Takiyettin Mengüşoğlu’nun   “insan ve hayvan dünya ve çevre” (bu şu demektir insan dünyada hayvan çevrede yaşar) adlı eserinde  Alman bioloji kuramcısı  Üxküll’ün  beş fonksiyon çemberi olarak tanımladığını söyler. Bunların dördü; besin, eş düşman ve ortam. Biz bunları aş,  eş, av ve ev olarak adlandırabiliriz. Beşinci fonksiyon çemberi ise GÜVENLİKTİR. Yani emniyet ve selamet. Güvenlik ve esenlik, namaz sonunda yakardığımız “Allahümme ente-es-selam ve min ke-es-selam” “Tebarekte ya zelcelali ve-l-ikram” sözcüklerinde ESENLİK ile birlikte diğer dört işlev   özet olarak anılır. Hayat ar’ının ad’ında gözlenen ve gizlenen şuunat görülür ve gösterilir.

 

Dediklerimizi bir şema da özetleyelim.

 

 

YEMEK                                     DİRİLİK

 

 

 DÜĞÜM                      Tat  /  Ten                 DOĞUM

 

 

CANLILIK                                   YAŞAM

 

Şu dört VARLIK (genel tür)   katmanı:

 

Cansız, bitki, hayvan ve insan,

 

Cansız ve  canlı ve uslu olarak üçe indirilebilir.

Bitki ve hayvan canlıdır fakat uslu değildir.

Can-sız ile us-lu arasında yaşayan  diri bir ortam olarak

CANLI dini, dünyaya açan bir pencere  ve dünyayı, dine yönelten bir perdedir.

Biz bu pencerede görünen arı ve bu perde de yansıyan adı

Örmek ve görmek için nesneler ve kimseler dünyasının ortak dilini arıyoruz.

Biçimler ve tasarımlar arasında uygun bir temsil ve timsal ile misil ve mesel

Bulabilirsek  böylece dilin gayr’a ayn’a olması daha açık ve seçik olacaktır.

 

Şimdi dediklerimizi görelim ve gösterelim:

 

 

TEN

 

Biçim / suret / figür

 

Can-sız             DüNYa            Nesne

 

 

CAN-lı       gayra DİL ayna      YAŞAM

 

Kimse                DYN               Us-lu

 

Tasarım / şekil / konsept

 

BEN

 

Yiyen ve yaşayan canlı formlar yinelenerek ve yenilerek çeşitlendikçe ve çoğaldıkça  ortaya çıkan özü ve aslı müşterek ve kaynağı bir olan uslular için sorumlu oldukları bir ve tek din vardır.

 

Ancak

 

farklı yerlerde adreslenen usların isti’dat ve sanatlarının özdeş birliği

farklı yıllarda yerleşen ömürlerin  kabiliyetlerin ve meharetlerin özgür tekliği,

ortaya  çeşitlenen dünyalar çoğalan aynalar koyar.

İşte bu canlı aynalar adedince ve diri dünyalar sayısınca

ayrı bir izm, başka bir mezheb, değişik bir yol bulunur.

 

Fakat bunu gerçekleştirecek bir DİL bulmak gerekmektedir.

 

Maalesef bu gün dünyaya eğemen birkaç gelenek ve  izm fakat insanlar sayısında din vardır. Yukarıda söylenen ve özlenen tek dini (İslamiyet) bulamadık ve insanlar sayısınca kurulan özgün yolu (teslimiyet)  kuramadık. Çünkü, eğer doğruysa,  ameli ve teslimi belirleyen imandır, imanı etkileyen dindir ve dini belirleyen de dildir.

 

Bu güne kadar iktisadı, adaleti ve barışı temin edecek ortak dini kurmak için  kimisi  müzik  ve beste diline yöneldi  kimisi de  sevgi ve saygı dilini önerdi.  Ancak ÖLÜM’den acıdan kaçan ve YAŞAM’A  ve tada koşan  ten hükmünü icra etti.. yemenin diriliğe, diriliğin canlılığa, canlılığın bedene ve tene olan etkisinden kurtaramadı. Ten’e KAÇINILMAZ açlık ve ben’e KURTULUNMAZ korku musallat oldu. Bu bir sınav ve sınav içinde yarıştı.. Enbiya:35

 

Çünkü hiç birimiz  yaz ve kış bir “kabe” olan ev’lerimize verilen güvenliğin değerini ve esenliğin kıymetini göremiyor ve Yaradan’a kulluk edemiyoruz. Dünyanın barışını savaşa dönüştüren  bağımlı krallarının etkisinden ve onlara bağlı kölelerinin elinden kurtulamıyoruz. Öyle ise bu işi en başından  ele almalı ve kendimizden başlamalıyız. Tenimizin  köleliğine son vermeli  ve benimizin (Hayatın ten’nden başka  şuurun da ben’i vardır) krallığından kurtulmalıyız. En son betikle  indirilen ve en son elçi ile gönderilen  salih aklın ve lisanın  ve sahih kitabın ve naklin  gösterdiği yolda tenimizin kuvvetli olması için gereken koşulları uygulamalı ve benimizin haklı olması için istenen kurallara uymalıyız. Yaradana açılan şefkat kapısını hikmet ile koordine etmeli   ve yaratılana  dönük şehvet kapısını haya ile kontrol etmeliyiz. Yokluk  vücudumuza giydiğimiz cedi ve redi gömleklerini hep temiz tutmalı, tenimiz temizi tatmalı.         

 

Bu o kadar zor mu ?

 

Yaşamı amaç edinmeyenler için değil!

 

Sağlıcakla kalın.

 

OSMANZİYA

 

Sentaks / sözdizimsel / BEYANÎ eksikliklerim VE

semantik / anlambilimsel / MAANΠ yetersizliklerim

için düz yazıdan özür dilerim

 

 

http://sites.google.com/site/yontembilim/

http://sites.google.com/site/insanilim

 

http://groups.yahoo.com/group/BAKARA/

http://groups.yahoo.com/group/oku-ikra/

http://groups.yahoo.com/group/yontem-bilim/

http://groups.yahoo.com/group/insanbilim/

www.yontembilim.com

www.insan-bilim.com

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

IP
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 2716

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Gönderim Zamanı: 19-Ocak-2013 Saat 18:12

İÇECEK VE İÇKİLER

Çay içerken edilecek dikkat rakı içerken gösterilmez..

Rakı içtikten doğan sonuçlar çay içtikten sonraki sonuçlara benzemez..

İçtiğimiz ister meşrubat olsun ister müskirat,  içimizi ve işimizi değiştirir.

Ancak dış beş duyuyu etkileyen ve bedeni değiştiren içecek ve  içkilerden başka

İç beş duyuyu (*)  etikleyen ve ruhu tetikleyen içecek ve içkilerden de bahsetmek isterim:

Çünkü bunları sarhoşluğu ve esrikliği insanı daha başka esir eder.

Örneğin sor-hoş’luk ve ser-hoş’luk insanda büyük boşluk ve koca körlük bırakır.

Evet, DOĞRUYU VE GERÇEK’i sor’mak  hoştur ve  insanın ufkunu açar..

amma aşırı olursa doğan boşluk  tüm dünyasının körlükle sarar.

Evet, İYİLİK VE GÜZELLİĞİNİ ser’gilemek hoştur  ve paylaşıma yol açar..

amma abartılırsa  başkasını unutturur ve kendini  kendine yutturur.

Evet, merakıyla sormak ve aşkıyla sergilemek hoştur da

ölçü ve kuralları aşarsa araç amaçtan taşar.

Böylece yaşar ne yaşar ne de yaşamaz.

 

Sağlıcakla kalın.

Osmanziya

Not: Saygıdeğer okuyucular

haydi bu düz yazıdan bir bir koordinat çıkartalım..

 

(*) İç beş duyu hiss-i müşterek

(hayvanlarla ortak olan hayal kuvveti),

kuvve-i hafıza, kuvve-i müdrike,

kuvve-i vahime ve kuvve-i mutasarrıfa

 

IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk