Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
Din
 YöntemBilim Forumu | Diğer | Din
Mesaj icon Konu: ön yargı üzerine Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 2604

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Konu: ön yargı üzerine
    Gönderim Zamanı: 23-Aralık-2013 Saat 16:00

ÖNYARGI

 

YARGI  dizini içindeki dosyalar

Eğer ön-yargı varsa son-yargı da vardır. Yargıya varmanın bir ucunda eskilerin deyimiyle hükm-ü peşin var ise öteki ucunda da varılacak ve verilecek bir hüküm dahi olur ki buna hukukta kaziye-i muhkeme yani kesin karar adı verilmiştir. Açılan bir davada  yargılama aşamalarından geçen soruşturma eninde  sonunda kesin bir tespit ile biter ki bu mahkeme, ara mahkeme ve temyiz yolunun sonunda hukuksal olarak kesin bir son söz söylenmiş olur. İşte tüm yargılarımız.. kararlarımız.. sözlerimiz ön yargı ile kesin karar arasında bir yerdedirler. Onlar ya var sayılan ya da var sanılan kanılarımız ya da kesin ve değişmez inançlarımızdır. Ön yargı.. son yargı olduğu gibi bir de buna sol yargı ve sağ yargıyı katmak suretiyle ortaya bir “duyargılama”yı örmek istiyorum.

 

Aslında bu iletinin dizini içindeki tabloları versiyon sırasıyla izlerseniz burada ki yazılardan daha çabuk ve etkin olarak hakikat-ı hükmü nasıl ördüğümü göreceksiniz. İsterseniz önce bunu deneyin sonra bu yazıyı okuyun ve böylece bu metnin ne kadar yetersiz kaldığını anlayınız.

 

Bu gün akşam bürodan eve dönerken son bir koşuyla giden otobüse yetişmeye çalıştım.. giriş kapısının yanına kadar yetiştiğim halde şöför kapıyı kapatıp hareket etti.. ancak önde duran yurttaşın gelen var uyarısıyla durdu ve kapıyı açtı.. ÖNYARGIYLA şöföre kızdım.. gördüğü halde neden beklemeden gidiyor diye.. çünkü benim bütün derdim kaçan otobüse yetişmekti.. acaba şöför geldiğimi görmüş mü idi ? bunu sonradan düşündüm. Gerçekten adamcağız beni görmemişti.. ama ben görmüş ve kasten beklemeden hareket ettiği zannıyla öfkelendim..(1)  belki görmemişti (2)  belki adamın acelesi vardı.. (3)  belki yetişemeyen yolcuyu beklememek prensipiyle hareket ediyordu.. (4)  belki arkadan başka bir araba geliyordu onun almasını düşündü. (5) Daha aklıma gelmeyen çok gerekçe olabilirdi.. ancak ben kendi çıkarım açısından olaya baktığımdan gözlemim hakkındaki bilgi’min, gerçek’e uyma olasılığının nerede ise yüzde doksana çıkarmıştım ama belki gerçekte bu olasılık yüzde yirmi idi.

 

Yöntembilimsel analizlerle gördüm ki “Bilgi, doğru ve gerçek olmalıdır.” Yani bir konudaki yüklemimizin, yargımızın, düşüncemizin, görüşümüzün, savımızın, kanımızın, inancımızın sağlam olması için hem doğruluk bakımından tutarlı  hem de gerçeğe uyarlı bulunmalıdır. Bu iki koşulu birlikte sağlamayan sadece DOĞRU inançlar olduğu gibi sadece GERÇEK yüklemler de bulunabilir. Oysa VERİ dediğimiz tek başına yüklemler kör bir gözlemdir.. bilgi değil... İLKE dediğimiz tek başına doğrular da boş bir yorumdur.. bilgi değil.. Oysa bilgi hem bilinene  ilişkin ilke ve yorumu içeren doğruluk öğesini barından..  hem bilinene ilişkin veri ve gözlemi kapsayan gerçeklik öğesini taşıyan.. bu nedenle bilen ve bilinen ilişkisini ifade eden bir anlam ve anlatımdır. Bu çok karmaşık bir tanım oldu.. elbette.. yaşam sanıldığından da karmaşıktır.. ancak biz onu öyle sadeleştiririz ki bildik ve tanıdık gelen ön yargılar.. kanılar.. inançlar ile hiçbir sorun kalmaz ve böylece  kuzu kuzu insaf ve kıstas olmadan uzlaşır ve usul usul mikyas ve mizan bulunmadan ussallaştırırız onu. Nitekim çağdaş bilgi kuramının kurucusu E.Kant “Kavramsız görüler kördür.. görüşüz kavramlar boştur” diyerek bu bilgideki bilen ve bilinen ilişkisine işaret etmiştir. Einstein de dinsiz ilim kör, ilimsiz din ise topaldır” uyarısıyla fenn ve din.. akıl ve kalb beraberliğini duyurmuştur. İmamı Nursi ise aklın nuru fünun-u  medeniyedir kalbin ziyası ulum-u diniyedir, diyerek bu evrensel ortak tespite katılmıştır. Biz de zaten bu öncüleri izleyerek ilmin hakk ve hakikat arayışına tercüman olduk.

 

Kitab vahiyle bildirilen bilgileri  müteşabih ve muhkem olarak iki ayrı renkte teşhir eder. Zaten bilgi sürecinde açık ve seçik olarak  bilinen yani muhkem bilgilerden.. açıkça ve seçikçe bilinmeyen yani müteşabih bilgilere gideriz.. daha kısa bir anlatımla bilinenlerden bilinmeyenlere gideriz ve bu benzetmeye dayanan bir işlemdir. Bu teşbih ve  benzetme ile yapılan işe de, karşılaştırma /  mukayese adı veririz. Bu karşılaştırma ile yaptığımız işin adı da,  yargılamadır. Demek hüküm ve  karar verme yani bilgi edinme işi olan yargılama, benzetme ve  karşılaştırma işlemlerine dayanır. Öyle ise muhakemenin esası müşabehe ve mukayesedir. Bu teşbih ve benzetme işlemi  sırasında ya  bir şüphe ve kuşku duyarız ya da duymayız.. hangi durumda kuşku duyacağız hangi durumlara duymayacağız.. Bunlar yöntembilimsel sorunlar. İşte ciddi bir mukayese ve muhakeme yapılmadan oluşan zanna,  ilme, irfana.. faraza.. ve hatta maraza da ön yargı adı verilir. Olan o  ki bilgi edinmede kötü bir alışkanlıkla ciddiyetten uzak.. araştırma ve soruştura olmadan.. karşılaştırma ve yargılama yapmadan.. belgesiz.. bilgisiz.. verisiz.. ilkesiz.. yanlış ve yalan bilgiler ve çoğu zaman ön yargı olan var saymalar ve yok sanmalarla hayatımızı götürürüz. Bir aksilik çıkmadıkça da bunun farkında bile olamayız. (*)

 

Dedik ki bizim ön yargımızı var ise son yargımız da vardır.. önümüz ve ardımız varsa sağımız ve solumuz da yok mu ? o zaman sol yargımız ve sağ yargımızda olmalı.. tablolarda sola yaklaşık ve değişen yargıları.. sağa da kesin ve değişmez yargıları yerleştirdim.. ön yargıyı nasıl belgesiz ve kanıtsız yargı olarak göstermişsem.. son yargıyı oylamalı ve tartışmalı olarak göstermişsem.. hiçbir karalama ve kötüleme yapmadan SOL’u tebeddül eden  ve takribi düşünce.. SAĞ’ı da sabit ve kati söz olarak değerlendirdim. Bu değerlendirmem, isabetli olur ya da olmaz bu ayrı bir konu,  solun özünde şüphe olması sağın özünde sıdk  bulunması, onları  kötü ve iyi olduğu  anlamına gelmez. İster sağ duyulu olsun..  ister sol görülü olsun..  insan her iki ikisine de gereksinim duyar. Çünkü her insanın sağ duyusu ve sol görüsü vardır.. fakat birini aşırı kullana kullana diğerine karşı kör ve sağır kalmıştır. Sağcı ve solcu olmuştur. Solun ve sağın böyle alışkanlık haline getirilmesi kişileri aşan doğal ama normal olmayan bir KÜLTÜR durumu ve hatta kurumudur ki biz bunlara zihniyet diyoruz. Bu zihniyet bir tür ön yargıdır ve bu konusu  bizim ön yargı mevzuu dışında bir  duyarlıktır. Biz uyarılarımız üzerindeki duyargalarımız.. duyumsamalarımız.. duyumlarımız.. duygularımız.. ile oluşturduğumuz sayılarımız.. sanılarımız.. kanılarımız..düşüncelerimiz.. görüşlerimiz.. inançlarımız hasılı  bilgilerimiz de bulunan ve normal olmayan  ön yargılar üzerinde duracağız.

 

Önyargı ikiye ayrılabilir.. farkında olunan ve olunmayan.. farkında olunmayan önyargılar dahi,  doğal olanlar ve marazi olanlar diye ikiye bölünebilir. Farkında olunan ön yargı.. bilginin.. kuşkusuz kanıttan kuşkulu sava doğru gidildiğini bilerek düşünce süreçlerini yürütmektir. Yani kapalı bir savın ancak açık ve seçik bir bilgi ve belge ile kanıtlanacağını bilmektir. Dikkat ederseniz dil teşbih ile şüphe sözcüklerini ortak bir kökten türetmiş “ŞBH” ayet buna MÜTEŞABİH diyor. Kutsal kitapta bile kuşkulu benzetmeler var ve bir sınav için insanlara bildirilmişse insanlar neden kendi bilgilerinden bu kadar emin olabiliyorlar.. bu şu demektir ki tüm benzetmelerimiz kuşkuludur.. değişmez ve  kesin değildir.. yaklaşıktır.. değişebilir. Bunu şöyle ifade ederim.. dedüksiyon ve endüksiyonun temeli analojidir… yani tümdengelim (dedüksiyon / istintaç)  ve tümevarım (endüksiyon / istikra)  tüm akıl yürütmelerimiz benzetmedir. Bu bilimde analoji edebiyatta metafor olarak ifade edilir.  Benzetmeli kuşkudan kesin karara (MUHKEM)  gitmek bilgi sürecinin esası ise bize bu sürecin aralarını  ve aşamalarını dikkatli bir şekilde izlememiz yaraşır. Öyle ise entelektüel düzeyin neredesinde olursak olalım..  ne kadar ünlü bir yazar ve ciddi bir okur olsak ta MANTIK ilmine ve USUL bilimine gereken değeri ve önemi vermemiz gerekiyor. Eğer KESİN bilgileri ulaşmak istiyorsak KATI yöntembilimini elde etmeliyiz. Kuşkulu.. kesin olmayan.. yaklaşık.. bilgilerin hakkından ancak böyle gelinebilir. Katı ve biçimsel olan  yöntembilimsel  bilgiler,  içeriksiz ve kuru bulunduğundan okunup anlaşılması ZORDUR,  keyif vermeyen  biçimsel  ve soyut  içerikler olduğundan AĞIR olabilir.. severek bir hikaye kitabını okuyabiliriz fakat hakikate biraz daha dikkatli bakmak için MANTIK ilacı  ve MATEMATİK hapı yutmalıyız.

 

Tablonun ortasına KÖŞELİ olarak oturmuş hükmün özeği diyor ki uyarlı GÖZLEM ve tutarlı YORUM yapılmadan yani KANIT bulunmadan, ya da  kör VERİ ve boş İLKE  ile  yani sadece SAV ile yola çıkmak ÖNYARGI’yı çağırmaktır. Bu işe alışmakta zihinsel hasta olmaktır. Bir insanın herhangi bir konuda ön bilgilere.. ön yargılara.. öndemelere.. öngörmelere.. önermelere ve hatta önlemlere sahip olabilir. Ancak bunları ciddi ve reddi bir şekilde incelemeli.. imgelemeli.. irdelemeli.. izlemeli.. araştırmalı ve soruşturmalı.. bu her işi yaparken yapmak zor olabilir hatta bazı işlerde gerekli olmayabilir..  hatta yapılsa zararlı bile olabilir. Örneğin filim izlerken senaryonun dikkat çeken  köşelerine takılmak seyrin gerçekçiliğini bozabilir. Gerçek yuvarlaktır fakat sözlerimiz.. bilgilerimiz.. öykülerimiz.. oyunlarımız.. kesin ve kesintisiz değil  köşelidir.. ömrümüz bunları değiştirmek ve düzeltmekle geçer. Amma bazı yargılarımız ve kararlarımız oluyor ki bunlarda gerekli özeni ve ciddiyeti göstermemenin bedelini uğradığımız ağır bir zararla ödüyoruz. Hatta ağzına geleni söylemek kişiye  günah olarak yeter deniliyor. Yunusca söylersek kızgınlık.. yorgunluk.. öfke.. gevşeklik.. zamanlarında söylenen bir söz,  tatlı bir aşı zehir ediyor. Güzel bir söz ise ağulu aşı bal ediyor.

 

Başlamak kolaydır da bitirmek zordur.. bunu senaryoların kötü sonlarından biliyorum. Aslında başlamakta zordur bitirmekte zordur.. zatan yaşam bu önce başlat sonra bitir yasasından ibaret değil mi ? Ancak bitirmek başlamaktan daha zordur.. nasıl korumak kazanmaktan zor ise.. bakın bir ince benzetme yaptım. Bilgimizin en büyük ışığı olan benzetme aslında aynı zamanda en büyük bir karanlığımızdır. Yaşamın bu diyalektiği içinde ilerlerken etrafa biraz daha sevecen yaklaşalım.. bu bizi biraz daha bilgece yapar. Gerçek hoş görü yüksek bir sevgi ve yüce bir saygı ile doğar ama yaşam ilerledikçe insan ister istemez biraz daha hoş görülü oluyor.. genellikle yaşlıların biraz daha sakin görünmesi bundandır. Gençlik yazılarım ile yaşlılık öğütlerimi karşılaştırınca bu gerçeği görüyorum. İhtimam göstermek.. önem vermek.. itina etmek.. özen göstermek.. dikkatli ve ciddi olmak.. mükemmeliyetçi ve reddi bulunmak.. önyargıları engelleme ve elemede yardımcı olabilir ancak işleri iyice gerip daha büyük bir yanlışa düşebileceğimizi de unutmamak gerekiyor.

 

Hasılı sav ve kanıt arasında hükme varırken tutulacak  ORTA YOL..  kuşkulu şüphe ve ve kesin teşbih arasında FARTTAN (ifrat ve tefritten)  ari hadd-i vasatı korumaktır.

 

O zaman DESCARTES’den beri bilinen metodik şüphe ile kesin doğruluk arasındaki hassas ilişki.. bize alanların ve yöntemlerin bilinmesini ve öğrenilmesini gerektiriyor. Kuşkulu ön yargıdan son ve kesin yargıya giderken yürünecek yolda..  sağımız ve solumuzda bulunan duyu ve görü bunun için verilmiştir.  Allah kolaylık versin. Amin.   

 

 

Sağlıcakla kalın.

 

OSMANZİYA

 

 

(*) 

 

Aslında sizler.. bu işleri konuşmaya değmezsiniz.. ama neden susmuyorum ki ? yıllardır dediklerimi dinlemedikten ve ya da dinleyip anlamadıktan sonra..  ben niçin söylüyorum..  siz niçin dinliyorsunuz ?  Buyruklarıma uymadıktan ve öğütlerimi dinlemedikten sonra yazmanın ve okumanın bir anlamı var mı ?

 

Anlamı olması için benim kendimi göstermem’in anlamı bulunması   ve sizin hakikatı arama amacınız olması lazım.

 

Ben aradığınız HAKİKAT.. olmadığıma..  sizde gösterilecek HAKK.. olmadığınıza göre.. ha bu yemek boşuna bir emek değil mi ? 

 

Bir adam ki on yıldır HALK için.. sizin için..  insanlar için.. Müslümanlar için.. başbakan olarak  Türkiye için  didiniyor.. ister beğenin ister beğenmeyin.. ülkenin çehresini değiştirdi..  seviyorsunuz.. sayıyorsunuz..  bir kalem yanlış yaptı ve dersaneleri kapatmaya çalıştı diye birden gözden düşürdünüz…

 

Nereden biliyorsunuz bunun  hayırlı bir işe vesile olmadığını ?

 

Bir adam ki bir ömür HAK için.. hizmet için.. insanlar ve müslümanlar için.. hoca olarak çalışıyor.. Türklük için uğraşıyor.. yandaş olursunuz karşıt olursunuz fark etmez.. dünya çapında Türkün adını tanıttı.. seviyorsunuz.. sayıyorsunuz.. fakat bir kalem yanlış yaptı ve birliği bozdu  diye gözden düşürdünüz.

 

Nereden biliyorsunuz daha yüksek bir birlik kurulmasına vasıta olmadığını ?

 

Bunu nasıl yaptınız.. yaptım.. çünkü sizler içinde BEN KENDİM dahi varım.. ön yargı ile.. Amma o kadar eminsiniz ki sizin gibi düşünmeyenleri uyuyor sandınız.. kendini akıllı ve uyanık kabul ettiniz.. ön yargı ile…

 

Nereden biliyoruz hoşlanmadığınız işin aslında kerih olmadığını ve  isabetli olduğunu ?

 

Böyle koca koca adamların birden halk nazarında düştüğünü gördükten sonra bir de kendime baktım ki ben de hakk ve halk için çalışıyor görünüyorum.. bu düşüşten öyle bir ürktüm ki tüm moralim yerle bir oldu.

 

Kendi özel işimi bırakıp.. kişisel çıkarlarımı ikinci plana itip.. “düşünenleri arıyorum çünkü arayanları düşünüyorum” sloganıyla yıllardır kendim söyleyip kendin dinlemeyi sürdürmenin, kendimi göstermek ya da kendimi gösterdiğimi sanmak gibi bir amacı olabilir fakat bir anlamı olabilir mi ?

 

Dediklerimi anlayan olmadıktan yani “anlatım” olmadıktan sonra Olmaz!

 

Fakat yârim anlamasa da  beni Yaradan beni anlamaz mı ? Anlamaya ihtiyacı olmasa da beni sevdiği için dinlemez mi ? Onun sevdiği şeyleri.. doğru ve gerçek bilgileri.. iyi ve güzel buyrukları.. yararlı ve yetkin sözleri  söylesem benden hoşlanmaz mı  ? Hoşnud olur. İşte bu bana yetmeli.. kaldı ki şimdi sizler anlamanız bile gelecekte anlayanlar olacağını adım gibi biliyorum. Onların aydınlanmalarına yarayacak yöntembilimsel ve içeriksiz bilgilere erişebileceğini düşünmek bana şevk vermez mi ? Şevkten başka dünyevi onur kazanacağımı ve uhrevi hayır elde edeceğimi bilmek yetmez mi ?

 

Bunun için bazı adını anmaya değmez insanlar için bile olsa bu konuları konuşmak ve tartışmak  benim için havayı solumak gibi bir gereksinimim haline gelmiş arayışım.  Konuya, içimizi ve dışımızı kemiren önyargıya,  dönelim:

 

 

 

 

(**)

Hüküm, dava ve delille kurulur.. bu zihnin taharrisidir. Bir de zihnin tarafgirliği var ki peşinen bir delile ihtirama edilir ve o delilin davası ile ittifak edilir. Bu avamın seçtiği TAKLİD yoludur. Bu kolay bir yoldur ve çoğunluğun seçimidir. Eğer bu işte para PEŞİN ve kırmızı MEŞİN satışı yapılmamışsa.. Böyle ekşisi olmayan taklid yolunda.. reis ne kazanmışsa raiyeti onu paylaşır.. tabi ne yapmışsa metbu onu elde eder. Fakat TAHKİK yolu zordur.. orada hükm-ü peşinlerin ve ön yargıların yeri yoktur. Bu zor yolda, Eğer Allah rızası için yapılmışsa, isabet etmişse iki sevab vardır. İsaet etmemek şartıyla isabet etmese ona bir sevab verilir. Bu tahkik yol dahi ikidir. Birisi mahz-ı adalet düstürudur.  Bu takva yoludur. Bu yolda tamamen hayır seçilir. şerden bütünüyle kaçılır ve doğal olarak bu yolda alan küçülür ve yol darlaşır ve insan bazen tek başına kalır.   Diğeri ehven-i şer yoldur. Yani tam adalet olmasa da hayırlar şerlerden çok ise bu yol tercih edilir. Bu fetva yoludur. Bu ruhsatlı seçimde kimin davası ve gerekçesi daha haklı  ve delili ve esbab-ı mucibesi daha kuvvetli  ise o tercih edilir ve bu da bir tahkik.. takdir ve hüküm sorunudur. Son olayları değerlendirme bu işte zorlanacağa benziyoruz.  Allah yar ve yardımcımız olsun. Bu mevzuda bu iletinin dosyalarını tartışma ve eleştirinize sunuyorum.

IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk