Anasayfa | Işımalar | Osman Ziya | İfade -i Meram | Yöntem Bilim | İnsan Bilim | Din-Fen | BTÖ | Yazılar | E-Posta |

  Aktif KullanıcılarAktif Kullanıcılar  Aktif KonularAktif Konular  Forum Üyelerini GösterÜye Listesi  TakvimTakvim  Forumu AraArama  YardımYardım  SkinsSkins
  Kayıt OlKayıt Ol  GirişGiriş
İnsan Bilim
 YöntemBilim Forumu | İnsan Bilim | İnsan Bilim  
Mesaj icon Konu: ilim ve irade Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Yazar Mesaj
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 2635

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Konu: ilim ve irade
    Gönderim Zamanı: Dün Saat 15:11

Anahtar Kelimeler:
Kur’an,
İrade,
İlim,
Hürriyet

Bu Hamdi GÜNDOĞAR'in bu çalışmasında İHTİYAR.. seçim.. konusu işlenmemiş.. olsa ANAHTAR kelime olarak yazılırdı.. demek oluyor ki KUR'AN karşısında SEÇİM bulunmuyor. Aslında böyle bir durum bulunmuyor. Çünkü eğer seçim olmasaydı melekler ve ruhaniler yanında cinnin ve beşeri yaratılmasının ne anlamı ve gereği olurdu ki.. oysa Kitabın tümcesiyle "Duanız olmasa ne değeriniz var ?
Aslında DUA seçimin şahı ve padişahı değil mi ?

Değil.. seçim insanın gayreti ile elde ettiği bir iştir. Nefsine ve aynına GAYRET ve başkasını ve gayrına HİMMET etmeyen kimse İHTİYARINI ortaya koyabilir mi ?

Ancak bu ihtiyar cüz'i ihtiyarı ve kısmı irade.. külli irade ve tamami ihtiyar ve takdir değil.. insan bunu unutmayacak.. ilmini işletecek.. iradesini çalıştıracak ve ihtiyarını ortaya koyacak. Bu arada da HAMD davası ile HÜDA duasını yapacak.. bunu yaparken ke Hakkı RAZI edecek ve halkı İLA yapacak.

Burada ki yazıları okuyup bilgilenebilirsiniz.. ancak tablolarla da ilgilenip GAYRETİN nasıl çalıştığını görebilirsiniz.

Osmanziya 28.04.2024 15:36 Üçkuyular İZMİR





20240428_191838_GAYRET.rar

Burada 28 tane tablo ve üç tane de değerli düz yazı bulunuyor.

Bunlardan marife dergesinde yazılmış bir yazıya da burada aldım.
KUR’AN’DA ALLAH’IN MUTLAK İRADESİ VE İLMİ KARŞISINDA İNSANIN İRADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Hamdi GÜNDOĞAR∗ ÖZET İslâm’da insan özgürlüğü problemi Kur’an’da bildirilen Allah’ın mutlak iradesi ve ilmiyle beraber ele alınmak durumundadır. Çünkü insanın varlığı bizatihi kendinden olmayıp, onu yaratan Allah’a bağlıdır. İnsanın dünyaya gelişi de, dünyayı terk etmesi de Allah’ın iradesi ve ilmi dahilindedir. İnsanın hür iradesiyle tercihlerini yapma potansiyel ve kabiliyeti de yine Allah’ın güç ve iradesi kapsamındadır. Kur’an’da Allah’ın mutlak irade ve ilim sahibi olduğunu bildiren ayetlerin yanısıra, insanın da irade sahibi olduğunu belirten birçok ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerde insanların yaptıkları şeylerden sorumlu olduğu, iyi şeyler yaptıklarında mükâfat, kötü şeyler yaptıklarında ise ceza alacakları bildirilmektedir. Kur’an’ın insanları bu şekilde uyarması ve yaptıklarından sorumlu tutması, insanın özgür bir iradeye sahip olduğunu göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Kur’an, İrade, İlim, Hürriyet


















[11:08, 28.04.2024] Mustafa BUGUCAM: Iki saatte yazdigim bu beş ileti agir oldugundan kendime taşiyarak buradan sildim.. bağişlana.
[11:59, 28.04.2024] Mustafa BUGUCAM: http://marife.org/en/download/article-file/827231 İLMINE sâhib ve IRADENEV hakim ol.. yadzım google bu çıkti.. çikan başka alintilar hep islam kaynaklı idi..gerikalmişlik resmini kaldirmadigimiz icin bu işin lafız logos kısmindayiz.. Diger tarartan SÂHIB ve HÂKİM olmak zaman ve dikkat ve emek isteyen bir SUREÇ.. sonucu elde etmek sabir ve gayret ve disiplin gerektiren EYLEM hatta başkalarini da gerektiren ETKINLIKTIR.

Bu gun yazip sildigim konu budur.

Insanin hassasiyeti k şeheviye ve gadabiye KUVVELERİ hissiyati ilim ve irade LATIFELERİ.. Ilki üsste gorunur ŞUHUD.. ikincisi altta görunmez GAYB.. başlangici TAHSISI kabiliyet.. bitişi IHTISASI istikbaliyettir.

Insanin istikbalinin IKBAL olmasi için meşrusunun makbul ve mumkununu makul hale getirmesi bir mucadele ve mucahede istiyor.

Bu da ilk başta eşinin ve yol arkadasinin genç iken seçimine bağli oluyor. Aksi halde taraflar bir birinin ömrünun semeresi heder ve hayatinin şeceresini keder yapabiliyor.

Bununla birlikte zararin neresinden donülürse kardır. Bir ömur kendini tanimak için çok ikinci bir eşi tanimaya azdir. Toplumun ve cagin koşullari bir uçak icin bir pilota izin veriyor ikinci ve yardimci pilota imkan vermiyor. Bu yuzden de uçak fazla yol almadan düşuyor. Biz 45 yildir AILE uçagini çok şukur basariyle goturduk. Koltuk beş kişiye goturduk biri antalyada indi.. biri vanda.. biri de torunda indi.. Rabbimiz hepinize ve hepimize emniyetli ve selametli uçuşlar versin. Amin.

marife, yıl. 10, sayı. 3, kış 2010, s. 115-133

KUR’AN’DA ALLAH’IN MUTLAK İRADESİ VE İLMİ KARŞISINDA İNSANIN İRADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Hamdi GÜNDOĞAR∗ ÖZET İslâm’da insan özgürlüğü problemi Kur’an’da bildirilen Allah’ın mutlak iradesi ve ilmiyle beraber ele alınmak durumundadır. Çünkü insanın varlığı bizatihi kendinden olmayıp, onu yaratan Allah’a bağlıdır. İnsanın dünyaya gelişi de, dünyayı terk etmesi de Allah’ın iradesi ve ilmi dahilindedir. İnsanın hür iradesiyle tercihlerini yapma potansiyel ve kabiliyeti de yine Allah’ın güç ve iradesi kapsamındadır. Kur’an’da Allah’ın mutlak irade ve ilim sahibi olduğunu bildiren ayetlerin yanısıra, insanın da irade sahibi olduğunu belirten birçok ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerde insanların yaptıkları şeylerden sorumlu olduğu, iyi şeyler yaptıklarında mükâfat, kötü şeyler yaptıklarında ise ceza alacakları bildirilmektedir. Kur’an’ın insanları bu şekilde uyarması ve yaptıklarından sorumlu tutması, insanın özgür bir iradeye sahip olduğunu göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Kur’an, İrade, İlim, Hürriyet. FREEDOM OF MAN’S WILL IN THE FACE OF GOD’S ABSOLUTE WILL IN THE KORAN The problem of human freedom in Islam must be adressed together with the absolute will and knowledge of God that reported in the Koran. Because one's own existence is not self- but it depends on God. The arrival of man in the world, but also to leave the world is within God's will and his wisdom. The free will of human potential and the ability to make choices also are covered by God's power and the will. Verses in the Koran that states that God's absolute will and knowledge, as well as the owner, there are many verses stating that people have the willpower. These verses is reported that the people responsible for things they do and the verses reward people when they make good things, bad things when they reported to the penalty claims. In this way to keep people alert and responsible for the actions of the Qur'an, shows that human beings have free will. Key Words: Koran, Will, Knowledge, Freedom. ∗ Yrd. Doç. Dr., Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, hamdigundogar@hotmail.com 116 Hamdi Gündoğar GİRİŞ Kur’an-ı Kerim’de, Allah’ın mutlak iradesi ve ilminden haber veren birçok ayetin yanı sıra,1 insanın irade sahibi olduğunu vurgulayan ve yaptıklarından sorumlu olduğunu belirten ayetler de bulunmaktadır.2 Kur’an’da, irade ve ilim sıfatları ile beraber, Allah’ın diğer isim ve sıfatları zikredilerek, O’nun kâinattaki hâkimiyeti vurgulanmaktadır. Bunun yanında, insanlardan, doğru yolu seçenlerin kendi lehine, sapkınlığa düşenlerin de kendi aleyhlerine bir fiil gerçekleştirdikleri bildirilmekle, insanların irade sahibi varlıklar oldukları ve fiillerinden sorumlu oldukları belirtilmiştir.3 İrade meselesinde tartışmaların cereyan ettiği en önemli husus; Allah’ın mutlak iradesi karşısında insan iradesine yer olup olmadığıdır. Allah’ın mutlak iradesi ve ilmi her şeyi kuşatıyorsa, insanın irade hürriyetinden bahsedilebilir mi? Allah insanın irade ve fiillerinin de yaratıcısı mıdır? İnsan için mutlak bir özgürlük söz konusu mudur? İslâm âlimleri bu ve buna benzer sorulara cevap aramışlardır. Hürriyet meselesinin esas dayanağı şüphesiz ki, Allah’ın mutlak iradesinin yanında, insanın da hürriyeti olup olmadığıdır. Bir başka ifadeyle, insan hürriyetinden bahsedebilmenin ön koşulu onun irade sahibi olmasıdır. İnsan, fiillerini şu veya bu şekilde yapmayı ya da yapmamayı tercih edip seçebilmeli ki onun hürriyetinden bahsedilebilsin.4 İnsan özgürlüğü problemi, Kur’an’da bildirilen Allah’ın mutlak iradesiyle beraber ele alınmak durumundadır. Çünkü insanın varlığı bizatihi kendinden değil, onu yaratan Allah’a bağlıdır. İnsanın dünyaya gelişi de, dünyayı terk etmesi de Allah’ın iradesi dahilindedir. İnsanın hür iradesiyle tercihlerini yapma potansiyel ve kabiliyeti de yine Allah’ın güç ve iradesi kapsamındadır. Başka bir ifadeyle insanın dünya hayatını yaşaması, tamamen Allah’ın iradesinin bir sonucudur. Bu sebeple insan iradesi üzerinde konuşulurken, kâinatı ve insanı kuşatan Allah’ın mutlak iradesi ve hâkimiyeti göz önünde bulundurulmalıdır. İslâm düşünce tarihinde Filozoflar ve kelâm âlimleri, Allah’ın mutlak irade ve ilmi hususunda görüş ve düşüncelerini ortaya koymuşlardır. Bunlardan bazıları Allah’ın mutlak irade ve ilmi karşısında insana özgürlük tanımazken, diğerleri insanın iradesinde özgür olduğu şeklinde görüşler ortaya koymuşlardır. Kur’an’da Allah’ın mutlak iradesi ve ilmi ile insan iradesini ihtiva eden ayetlere geçmeden önce, İslâm düşünce tarihinde irade ve ilim konusunda ortaya konulan düşünceleri özet mahiyetinde ele almakta fayda mülahaza ediyoruz. 1 Bkz. el-Bakara, 2/26, 185, 253; Âl-i İmran, 3/108; el-En’am, 6/125; er-Ra’d, 13/11; el-İsra, 17/16; elAhzab, 33/17; el-Cin, 72/10; el-Mü’min, 40/31. 2 Bkz. Âl-i İmran, 3/145; el-Enfal, 8/62,71; Yusuf, 12/25; el-İsra, 17/18; el-Hac, 22/25; el-Ahzab, 33/28- 29. 3 Bkz. el-Bakara, 2/281; el-Kehf, 18/29; el-İnsan, 76/3. 4 Özler, “İnsan Hürriyeti Meselesinin Kur’an Bütünlüğü İçinde Tahlili”, Ekev Akademi Der. 1998/I, sy, 3, s. 19. Kur’an’da Allah’ın Mutlak İradesi ve İlmi Karşısında İnsanın İrade Özgürlüğü 117 1. Kelâm Mezheplerinin İrade ve İlim İle İlgili Görüşleri İslam düşünce tarihinde irade konusunda yapılan tartışmalarda birbirine zıt iki temel görüşün ortaya çıktığı bilinen bir husustur. Bunlardan birincisi; Allah’ın mutlak iradesi karşısında insandan iradeyi tamamen nefyeden, insanı cebre mahkûm, irade sahibi olmayan bir varlık durumuna düşüren Cebriyye mezhebinin görüşüdür. İkincisi ise, Kaderiyye/Mu’tezile mezhebinin tefvize5 dayalı, insana fiillerinde özerklik tanıyan düşüncedir. Ehl-i Sünnet’in iki mezhebi olan Eş’ariyye ve Matürîdiyye’ye mensup âlimler ise bu konuda cebr ve tefviz’in arasında yer alan, Allah’ın mutlak iradesi yanında insana da kesb yoluyla bir irade alanı açmaya çalışan görüşler ortaya koymuşlardır. Mu’tezile’nin kurucusu Vâsıl b. Ata (ö. 131/748)’ ya göre, insan yaptıklarını hür bir irade ile yapmakta ve sonuçlarına katlanmaktadır. Allah’ın insanların iradesine ve fiillerine müdahalesi söz konusu değildir. Aksi halde Allah’ın adaletine gölge düşmüş olur.6 Mu’tezili âlimler, iradenin hâdis bir fiil olduğunu ve insanın fiillerinde tamamiyle hür iradesine göre hareket ettiğini söylemişlerdir.7 Mu’tezilî âlimlere göre irade fiili sıfatlardandır ve bir mahalde olmaksızın hâdistir. Allah’ın mürid oluşu, mürid olmadığı bir andan sonradır. Zira Allah sonradan olma bir irade ile diler. Allah’ın zatî veya kadîm bir irade ile dilemesi doğru değildir.8 Ebu’l-Hasan el-Eş’arî (ö. 324/934), eserlerinde Allah’ın mutlak ve zatî bir irade sahibi olduğunu belirtmiştir.9 Eş’arîlere göre irade, Allah ile kaim olan ezeli bir sıfattır. Allah’ın iradesi hayır ve şer olarak Allah’ın ilmine uygun olarak meydana gelen her şeyi içine alır. Allah’ın irade etmediği bir şey meydana gelmez, irade ettikleri de meydana gelir.10 Allah’ın iradesi mutlaktır ve her şeyi kuşatmaktadır. İnsanın fiilleri de Allah’ın iradesinin kapsamı içindedir. İnsanın fiillerinin dayandığı bir iradesi vardır, dolayısıyla insan fiillerinde özgür sayılır. İşte insanın özgür olması ve fiillerine de ihtiyari fiiller denilebilmesi için bu fiillerin insanın irade ve tercihine dayanması kâfidir. Ancak bu irade ve tercih insandan kaynaklanmaz, aksine Allah’ın yaratmasıyla meydana gelir. Bundan dolayı Eş’arîyye’ye göre insan, fiillerinde tercih sahibi olduğu halde ihtiyarında mecburdur.11 Eş’arîler iradeyi Allah’ın bir sıfatı olarak ele almışlar ve insan iradesini ise “kesb” olarak isimlendirmişlerdir. Eş’arîlere göre kesb; insan iradesiyle Allah’ın takdiri arasındaki bir telif ve uyumdur. Buna göre insan irade ve kesb sahibidir. Ancak bu iradenin muayyen ve mukadder şey üzerine bir tesiri, yani fiil ve eylemlerinde bu iradenin bir fonksiyonu yoktur. Yalnız ona kasıt ve niyet halinde katılır 5 Tefviz; insanın fiillerinde Allah’ın iradesinden bağımsız olarak kendi iradesiyle hareket etmesidir. 6 Şehristanî, el-Milel, I, 61; Bkz. el- Cürcani, Şerhu’l-Mevakıf, VIII,172. 7 Kadı Abdülcebbar, Şerhu’l Usuli’l-Hamse, s. 431. 8 Kadı Abdülcebbar, a.g.e., s. 431 vd.; Eş’arî, Makalatu’l-İslamiyyin, I/266; Şehristanî, el-Milel, I,78. 9 Eş’arî, el-İbane, s. 50. 10 Bağdadî, Usûli’d-Din, s. 122. 11 Mustafa Sabri, İnsan ve Kader s.78. 118 Hamdi Gündoğar ki işte buna kesb denir.12 Burada görüldüğü gibi insan iradesi olarak değerlendirilen ‘kesb’ in özgürlük bağlamında insana her hangi bir alan açmadığı, insanın fiil ve eylemlerinde tamamen ilahi iradeye bağlı olduğu sonucu çıkmaktadır. Matürîdîliğin insan iradesi ve özgürlüğü hakkındaki görüşü Eş’arîlîkten farklıdır. Ebu Mansur el-Matüridî (ö.333/944)’ye göre insanların fiilleri Allah’ın ihtiyar ve iradesiyle yaratılmaktadır. Fiillerin insana aidiyeti ise, insanın irade ve kesbi ile olması dolayısıyladır. İnsanın fiillerinde Allah’ın yaratıcı olması; Allah’ın insanın fiilleri üzerinde irade sahibi olması demektir. İnsanın fiillerini cüzi iradesiyle kesb etmesi ise, insanın fiillerinde irade ve ihtiyar sahibi olduğunu göstermektedir.13 Dolayısıyla Allah, mutlak ve külli iradeye sahiptir. İnsan ise cüz’i iradeye sahiptir ve bu iradeyi Allah yaratmamaktadır.14 İnsan irade ve fiilleri konusunda Matürîdîlik ve Eş’arîlik arasındaki en önemli fark; Matürîdîliğe göre cüzi iradenin yaratılmamış olduğudur. Matürîdîlik, cüzi iradenin yaratılmamış olduğunu söylemekle insanın hür bir irade ve ihtiyara sahip olduğunu, fiil ve eylemlerini bu iradeyle özgür bir şekilde kendisinin gerçekleştirdiğini ifade etmiş olmaktadır. Bundan dolayı insan yaptıklarından sorumlu olup sevap ve cezaya müstehaktır. Allah’ın irade sıfatı üzerinde olduğu gibi, O’nun ilmi ile ilgili olarak da İslâm’ın ilk dönemlerinden itibaren çeşitli görüş ve düşünceler ortaya konulmuştur. İlk dönem İslâm âlimlerinden Hasan el-Basrî, (ö. 110/728), Allah’ın ezeli ilmiyle insanların fiillerini bildiği kanaatindedir. Ancak ona göre bu ilim mâlûma ve insan iradesine tâbi olup, zorlayıcı değildir. İnsanlar özgür iradeleriyle öyle davranacaklarından dolayı Allah öyle bilmektedir.15 İmam Azam Ebû Hanîfe (ö. 150/767)’nin Allah’ın ilmi hakkındaki görüşü şöyledir: “Allah, ezelî ilmiyle kıyâmete kadar olacakları bilir ve buna göre ‘Levh-i Mahfûz’a yazar. Olaylar zamanı gelince Allah’ın ilmine göre meydana gelir.” Ancak Ebû Hanîfe’ye göre Allah’ın ‘Levh’ teki yazısı hüküm olarak değil, vasıf olarak mevcuttur. Allah’ın bilmesi; yok olanı yokluğu halinde yok olarak, var olanı da varlığı halinde var olarak bilmedir. Ayakta olanı o haliyle, oturanı da oturduğu haliyle bilir.16 Allah’ın ilim sıfatı Ehl-i Sünnet kelâm ekolleri olan Eş’arî ve Matürîdiyye’ye göre ezelidir. Allah, varolanları bu ezeli bilgisiyle bilir. Ancak Allah’ın ezeli bilgisi varlıklar üzerinde zorlayıcı bir durum teşkil etmez. İnsan fiillerinin mahiyetine kitaplarında geniş yer veren Eş’arî kelâm âlimlerinden Fahreddin er-Râzî’ye göre Allah insanların fiillerinin meydana geleceğini 12 Yeprem, İrade Hürriyeti ve İmam Matüridî, s. 30. 13 Bkz. Matürîdî, Kitabu’t-Tevhid, s. 364-365, 387. 14 Seyyid Bey, Usul-i Fıkıh Dersleri, s.10-13,168; İzmirli, Yeni İlm-I Kelâm, s. 331; Toprak,“İnsanın Fiilleri Konusunda Matürîdî ve Eş’arî Arasındaki İhtilaf.” SÜİFD, 1990/3; s. 184; Yeprem, İrade Hürriyeti ve İmam Matüridî, s.30. 15 Sinanoğlu, “ Allah’ın Ezeli İlminin İnsan Özgürlüğünü Kuşatıcılığı Sorunu” KSÜİFD, 4(2004) s. 29- 30. 16 Bkz. Ebu Hanife, Fıkh-ı Ekber. s. 72; Sinanoğlu, a.g.m, s. 30. Kur’an’da Allah’ın Mutlak İradesi ve İlmi Karşısında İnsanın İrade Özgürlüğü 119 veya gelmeyeceğini bilir. Ona göre meydana gelmeleri Allah’ın ilmi dahilinde olan şeylerin gerçekleşmesi zorunludur. Allah’ın ilmi dışında bir şeyin meydana gelmesi ise mümkün değildir.17 Matürîdî kelâm âlimlerinden İbn Hümam, Allah’ın külliyatı ve cüziyyatı bütün yönleriyle bildiğini ve O’nun ilminin dışında hiçbir şeyin cereyan etmediğini ve bütün hâdislerin, bütün cüzleriyle Allah’ın ilmine muhtaç olduklarını belirtir.18 Allah fiillerini gerçekleştirmede irade sahibidir. Çünkü O, bütün eşyayı yapıp yapmamada muhtârdır. Fâili Muhtâr’ın ise yapacağı şeyleri bilmesi gerekir. İhtiyâr ancak ilimle olur. Bir şeyi yaratmayı kasteden Allah, o şeyi bildikten sonra ona yönelir. Bu zaruridir.19 Mu’tezile âlimleri, kadimlerin çoğalmasına yol açar endişesiyle Allah için ezeli sıfatların varlığını kabul etmemişlerdir. Mu’tezile sadece sıfat siygasında gelen Mevcud, Hayy, Âlim ve Kadir sıfatlarının Allah’ın zatıyla kaim olduğunu kabul etmiş, Allah’ın diğer sıfatlarının ise muhdes olduğunu iddia etmiştir.20 Mu’tezile’den Ebu’l-Huzeyle el-Allaf (ö.235/849)’a göre Allah âlimdir. O’nun ilmi zatıdır.21 Mu’tezile’ye göre Allah varlıkları ve var olacakların cüziyyatını bilir.22 Allah’ın mutlak kudreti ve ilmi konusunda naklettiğimiz bu özet bilgilerden anlaşıldığı gibi, kelâm âlimleri birbirlerinden farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Mu’tezile âlimleri Allah’ın kadim bir iradesinin olmadığını, hadis bir irade ile irade ettiğini söylemişlerdir. Böyle olunca Mu’tezile’ye göre insanın irade ve fiilleri Allah’ın mutlak iradesi kapsamında değildir ve dolayısıyla insan kendi hür iradesiyle hareket eder ve fiillerini gerçekleştirir. Eş’arî ve Matürîdî kelâm âlimleri Mu’tezile’nin görüşünün aksine, Allah’ın kadim ve mutlak irade sahibi olduğunu ve insan irade ve fiillerinin de Allah’ın mutlak iradesi kapsamında olduğunu ifade etmişlerdir. Eş’arî ve Matürîdî âlimler Allah’ın iradesinin kadimliği konusunda Mu’tezile karşısında yer almakla beraber insan irade ve kesbi hususunda farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Kelâmi birçok meselede faklı görüşler ortaya koyan Mu’tezile ve Ehl-i Sünnet âlimlerinin Allah’ın mutlak ve ezeli ilmi konusunda benzer görüşler ortaya koyduğunu söylemek mümkündür. Mu’tezile’nin Allah’ın zatıyla kaim ve ezeli olarak kabul ettiği dört sıfattan birisi ilimdir. Ehl-i Sünnette olduğu gibi Mu’tezileye göre de Allah ezeli olarak âlimdir ve varlıkları her yönüyle bilir. Kelâm mezheblerinin irade ve ilim ile ilgili görüşlerini özetledikten sonra, şimdi Allah’ın mutlak iradesine Kur’an’da nasıl yer verildiğini görelim. 17 Bkz. Râzî, el-Metâlibu’l-Aliye, IX,40; Gündoğar, Fahreddin er-Râzî’de İnsan Fiilleri, s. 102. 18 İbn Hümâm, el-Müsayere, s. 60; Ayrıca Bkz. Güneş, İbnü’l- Hümâm’ın Kader Anlayışı. 19 Kutluboğa, Şerhu’l-Müsayere, s. 59-60. 20 Kadı Abdülcebbar, Şerhu’l-Usuli’l-Hamse, s. 183. 21 Şehristani, el-Milel, I, 46. 22 Râzî, el-Metâlibu’l-Aliye, IX, 30. 120 Hamdi Gündoğar 2. Kur’an’da Allah’ın Varlıklar Âlemi Hakkındaki Mutlak İradesi İrade kelimesi, talep etmek, istemek manasına Arapça “rvd” kökünden “İf’al” vezninde mastardır. İrade kelimesi; isteme ve dileme gibi ilk anlamların yanısıra, kasdetmek, kurmak, idare etmek, emretmek, harekete geçme gücü ve yeteneği gibi anlamları da içermektedir.23 Kur’an’da Allah’ın bir şeyin olmasını irade ettiğinde ona “ol” demesiyle o şeyin olduğu bildirilmektedir. “(O), göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi dilediğinde ona sadece «Ol!» der, o da hemen oluverir.”24 Bu ve buna benzer ayetlerde Allah’ın mutlak iradesiyle kâinata hakim olduğu ve dilediği anda dilediği şeyi yaratabileceği bildirilmektedir. Kur’an’da irade anlamında kullanılan bir diğer terim “meşiet”tir. “Meşîet” “şae” fiilinin mimli mastarı olarak türetilmiştir ve “şae” fiilinin en yaygın mastarı olarak kullanılmıştır. “Şae” ile “erade” fiilleri genelde aynı anlamda kullanılmaktadır. Bununla birlikte meşietin “birini bir şeye zorlamak” anlamına geldiği belirtilmiştir.25 “Şey” kelimesinin mevcud anlamına gelmesinden dolayı “şae” fiili için icad anlamı da verilmiştir. Kelâmcıların çoğuna göre meşiet kavramı, irade kavramıyla aynı anlamdadır. Genel olarak irade kavramı yerine kullanılabilirse de, bazılarına göre aslında meşîet; şeyin îcadı ve isâbetidir. Allah hakkında kullanıldığında îcad etme, insanlar için kullanıldığında ise isâbet etme anlamındadır. Allah’ın meşîeti ‘şey’in varlığını gerektirir.“Vemâ teşâûne illâ en yeşâallâhu Rabbul âlemîn” (Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz)26 ayetinde bildirildiği üzere, Allah’ın meşiet ettiği olur, etmediği olmaz.27 Şöyle de denilebilir; Allah’ın bir iş hakkında iradesi, yasası (sünnetullah) olmazsa, insanların o işte bir irade ve fiili olmaz. İnsanların bir şeyi gerçekleştirebilmeleri ancak Allah’ın o fiili gerçekleştirme imkânlarını yaratmasına bağlıdır. İlahi irade; Allah’ın mümkün olan her şeyi caiz olan şekillerde, sınırsız vakitlerden birinde yapma veya yapmama konusundaki tayin, tercih ve tahsisidir. İrade Allah’ın vacip sıfatlarındandır, zıddı olan cebir ve zorlama ise Allah için düşünülemez. Kâinatın hudusu, yani sonradan oluşu Allah’ın zorunlu bir fail olmayıp irade ve ihtiyar sahibi olmasının bir delilidir. Allah’ın irade sıfatı yalnız aklen caiz ve mümkün olanlarla ilgilidir, Onun iradesi muhale taalluk etmez. Allah, ezelî iradesi ile mümkün ve caiz şekiller ve ihtimallerin bir kısmına ezelde tahsis eder. Varlık âlemine çıkacak şeyin varlığının yokluğuna tercihini, zaman, mekân, keyfiyyet ve gerçekleşmesini tahsis etmek, her şeyin bir irade gereği ortaya çıktığını ve çıkmaya devam ettiğini ifade eder. Bunun aksine bir ihtimal yoktur. İrade sıfatı Allah’ın ilim sıfatıyla yakından ilgilidir ve ilim sıfatına uygun bir şekilde 23 Bkz. İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, “r-v-d” maddesi. III, 187-191. 24 el-Bakara, 2/117; Ayrıca bkz. el-En’am, 6/73; en-Nahl, 16/40; Yasin, 36/82. 25 İbn Manzur, a.g.e., “ş-y-e” maddesi, I, 103-106. 26 et-Tekvîr, 81/29. 27 Râğıp el-İsfehânî, Müfredât, r-v-d maddesi, s. 206. İrade ve Meşiet kavramları hakkında geniş bilgi için bkz. Memiş, “Allah’a İzafesi Bakımından Kur’an’da İrade ve Meşiet Kavramları” DEÜİFD, XXXI/2010. Kur’an’da Allah’ın Mutlak İradesi ve İlmi Karşısında İnsanın İrade Özgürlüğü 121 gerçekleşir. Bu uygunluk da ezelîdir. İlm-i İlâhîde değişme mümkün olmadığı gibi ilâhî iradede de değişiklik sözkonusu değildir. 28 İlâhî irade; tekvinî (kevni) ve teşriî (dini) irade olarak ikiye ayrılır. Tekvini irade; Allah’ın kâinattaki varlıkların oluşumu ile ilgili olan iradesidir. Tabiat kanunları, insanın fıtratı, tekvini irade ile var olmuştur. Burada insanın iradesiyle müdahil olacağı bir alan söz konusu değildir. Tekvini irade hayır, şer, taat ve ma’siyetin tamamına ilişkindir.29 Örneğin tekvini iradeye taalluk eden ayetlerden birisi şöyledir:“…Allah sizi helak etmeyi murad ediyorsa zaten öğüt vermenin size bir faydası olmaz…”30 Teşrii irade; Allah’ın rızasına uygun emirlerini ve dini kuralları içine alan iradesidir. Yani, yaratıcının, yarattığından yapmasını istediği, irade ettiği şeylerdir. Onun irade ettiği her şey iman ve iyi ameller çerçevesine girmektedir. Teşrii irade yalnız hayra ve taata taalluk eder.31 Teşriî iradede Allah’ın dilemesi, o iradenin gerçekleşmesini gerektirmez. İnsanların seçim ve tercihlerinin bu irade ile birleşmesi sayesinde teşrii irade gerçekleşmiş olur. “…Allah dinî hükümler koymakla, size kolaylık getirmek istiyor, sizi zora, sıkıntıya sokmak istemiyor…”32 "Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emrediyor (irade ediyor)..."33 ayetleri, teşrii iradeye taalluk eden ayetlerden bazılarını teşkil etmektedir. Allah’ın iradesi, O’nun her şeye kadir olduğunu34, İlahi iradenin kesinlikle geri çevrilemeyeceği 35, Allah’ın ceza verme yönünde tecelli eden iradesinden kimsenin korunamayacağı 36, Allah’ın kurduğu düzenin gereği bir şeyin olmasına “ol” demesinin yeteceği 37, Allah’ın insanlara zarar vermeyi veya fayda sağlamayı istemesi halinde, kimsenin karşı çıkmaya güç yetiremeyeceği 38 vb. şekillerde tecelli eder. Kur’an, Allah’ın iradesinin mutlaklığı ve insan iradesinin sınırlılığına şöyle işaret etmektedir: “De ki, ey mülkün sahibi Allah’ım! Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de alırsın. Dilediğini güçlü, dilediğini zelil edersin. İyilik senin elindedir. Evet, Sen her şeye gücü yetensin”39 “De ki, Allah’ın dilemesi dışında, ben kendime ne bir yarar sağlayabilir ne de bir zarar verebilirim…”40 “Rabb’iniz, sizi daha 28 İzmirli, Yeni İlmi Kelâm, s. 270 29 İzmirli, a.g.e, s. 270. 30 Hud, 11/34. 31 İzmirli, a.g.e, s. 270. 32 el-Bakara, 2/185. 33 en-Nahl, 16/90. 34 el-Maide, 5/17. 35 er-Ra’d, 13/11. 36 el-Ahzab, 33/17. 37 Yasin, 36/82. 38 el-Feth, 48/11. 39 Al-i İmrân, 3/26. 40 Yunus, 10/ 49. 122 Hamdi Gündoğar iyi bilir, dilerse size merhamet eder ve dilerse sizi cezalandırır. Biz seni kendilerinden sorumlu olarak göndermedik.”41 Kur’an’ın yukarıda zikrettiğimiz ayetlerinde, insanla ilgili tasarrufların asıl itibariyle Allah’ın mutlak iradesine bağlı olduğu belirtilmektedir. Ayrıca insanın iradesiyle gerçekleştirdiği fiil ve davranışların, Allah’ın iradesi ve evrene koyduğu yasalardan (sünnetullah) bağımsız olmadığı gerçeğini de ilgili ayetlerin anlamından çıkarmak mümkündür. Kur’an’da insan iradesinin mutlak bir vasıf taşımayıp mukayyed olduğu bildirilmektedir. “…Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.”42 ayeti buna bir örnektir. Eş’arî’ye göre bu ayet, bizim ancak Allah’ın irade etmemizi istediği şeyleri irade edebileceğimizi haber veriyor.43 Bundan dolayı bütün fiillerin müridi Allah’tır. Bunun aksi Allah’a acizlik getirir.44 Elmalılı Hamdi Yazır (ö. 1942) mezkûr ayeti şöyle yorumlamaktadır: “Kader ve insan iradesi ile ilgili olarak delil getirilen bu ayette, insanların bir iradeye sahip oldukları, ancak bununla beraber insanların söz konusu iradesinin mutlak olmayıp Allah’ın iradesine uygunlukla kayıt altına alındığında şüphe yoktur. Dolayısıyla burada sorumluluk insana, hüküm ise Allah’a aittir.” Yazır, ilgili yorumunu şu şekilde sürdürmektedir: “İnsan kendi kaderini kendi keyfine göre çizemez. İnsan, Allah’ın dilemesi çerçevesinde sorumludur. Allah ise hiç bir kayda bağlı olmadan dilediğini yapar.”45 İnsan iradesinin mutlak bir vasıf taşımadığını bildiren “Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz”46 ayeti için Fahreddin er-Râzî şöyle diyor: “Allah, dileme gücünü insanlara vermeyi dilerse, ancak o zaman insan irade etme kudreti gösterebilir, çünkü irade fiili, sonradan meydana gelen, yaratılan bir sıfattır. Onun meydana gelmesi için, mutlaka başka bir iradeye ihtiyaç vardır. Dolayısıyla insanların fiilleri, olumlu da olsa, olumsuz da olsa, Allah’ın iradesine dayanır.”47 Gerek Eş’arî ve Razî ve gerekse Yazır’ın görüşlerinden şu sonucu çıkarabiliriz: Allah’ın her şeyi kapsayan mutlak bir iradesi vardır. Allah’ın bu mutlak iradesi karşısında insan iradesi tamamen cebr altında değildir, fakat bütünüyle Allah’ın mutlak iradesinden de bağımsız değildir. Bu görüşü şu ayetlerde desteklemektedir. “Ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıklarda (kalmış) sağırlar ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu şaşırtır, kimi de dilerse onu doğru yola koyar.”48 “Eğer Allah sizi azdırmak istemişse, ben size öğüt vermek istesem de nasihatım size fayda vermez…”49 41 el-İsrâ, 17/ 54. 42 el-İnsan, 76/ 30. 43 Eş’arî, el-Luma’, s. 57. 44 Toprak, “İnsanın Fiilleri Konusunda Matürîdî ve Eş’arî Arasındaki İhtilaf”, s. 180. 45 Yazır, Hak Dinî Kur’an Dili, VIII,473. 46 et-Tekvir, 81/29. 47 Râzî, Mefatîhu’l-Ğayb, XXXI,76. 48 el-En’am, 6/39. 49 Hud, 11/34. Kur’an’da Allah’ın Mutlak İradesi ve İlmi Karşısında İnsanın İrade Özgürlüğü 123 İbn Rüşd (ö.1198), “Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat o dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapageldiğiniz işlerden elbette mes’ul olacaksınız.”50 ayetini şöyle yorumlamıştır: “ Allah’ın istediğini dalalette kılması, ve istediğini hidayette kılması, toplum hayatında yolunu şaşırmış, yani kendi tabiatları gereği dalalete hazırlanmış, iç ve dıştan kendilerini kuşatan saptırıcı sebeplerle sapıklığa yönelmiş birtakım insanların durumunun bildirilmesidir.51 Bu ayette, insanların yaptığı fiillerden sorumlu tutulacağı aşikârdır. Ama aslolan bu mana ile birlikte, gerçekte ilahi iradeye bağlı olarak cereyan eden sıfatlarda, Allah’ın her şeyi ihata eden mutlak bir irade sahibi olduğunun teyid edilmesidir.52 Fahreddin er-Râzî, Allah’ın iradesinin mutlak olduğuna delalet eden ayetlerden birinin “Oysa Rabb’in dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi inanırdı. İnanmaları için, insanları sen mi zorlayacaksın?”53 olduğunu belirterek, bu ayette, Allah’ın tüm insanların inanması hususunda ilahi iradenin tahakkuk etmediğini ifade eder. İnsan irade ve fiillerinin Allah’ın iradesi ve yaratmasına bağlı olduğu görüşünde olan Râzî, Allah’ın gerek evrendeki varlıklar ve gerekse insanın irade ve fiilleri üzerinde mutlak irade sahibi olduğu görüşünü ortaya koymuştur.54 Necati Öner, insan hürriyetinin sınırsız olmadığını, onun üzerinde Allah’ın mutlak iradesinin olduğunu şöyle ifade eder: “Seçme hürriyeti insan için ancak sınırlı bir alanda söz konusu olabilir. İnsanın hayatıyla ilgili önemli hususlar bunu kanıtlar. İnsanın dünyaya gelişi kendi elinde değildir, dünyayı terk edişi de böyledir. Bu durum insanı kendisini aşan bir varlıkla yüzyüze getirmekte ve sonsuz hürriyete sahip mutlak bir varlığı düşündürmektedir. Hürriyet konusu işlenirken böyle mutlak bir varlığı dikkate alma zorunluluğu doğar. Hürriyet meselesi üzerine eğilen akıl için, mutlak hürriyete sahip bir varlığı hesaba katmak kaçınılmaz olur. İster kabulü, ister reddi olsun, mutlak varlık üzerinde düşünmeden hürriyet meselesi için bir çözüm yolu bulunmaz.”55 Allah’ın iradesinin mutlaklığı, O’nun iradesinin ve hâkimiyetinin kapsamı dışında bir şeyin kalmamasını zorunlu kılar. Bunun tersi, Allah’ın iradesinin mutlaklığına halel getirir. O halde Allah, kâinattaki bütün mevcudatı irade etmiş, kudreti ile yaratmış ve koyduğu yasalarla da idare etmektedir. Allah’ın iradesiyle, akıl ve irade sahibi olarak yarattığı insan, O’nun iradesi ve koyduğu yasalara uygun olarak irade ve tercih kabiliyetine sahip olmuştur. İrade fiilini, yukarıda zikredilen farklı anlamlarla beraber düşündüğümüz zaman, bu fiilin; dileme, isteme gibi anlamların yanı sıra, aynı zamanda Allah’ın kâinattaki varlıklar üzerindeki sistemi ve düzeni anlamını da içerdiğini söylemek mümkündür. Ayrıca bu bağlamda Kur’an ayetlerinde ifade edilen Allah’ın sünneti 50 en-Nahl, 16/93. 51 İbn Rüşd, el-Keşf-an-Menahici’l-Edille, s. 135. 52 Altıntaş, “Kelâmi Ayetleri Okumada Anlama Yöntem”, CÜİFD, 1996/I, s. 108. 53 Yunus, 10/99. 54 Bkz. Râzî, Mefatîhu’l-Ğayb, XVII/139-140. 55 Öner, İnsan Hürriyeti, , s. 32. 124 Hamdi Gündoğar (sünnetullah) 56 kavramı da, Allah’ın mutlak iradesi ve hâkimiyeti noktasında mütalaâ edilebilir. Allah’ın evrendeki hâkimiyet ve idaresi sadece kevni olaylarla sınırlı olmayıp, aynı zamanda insan davranışlarını da kapsamakta ve dolayısıyla tarihin akışını da ilgilendirmektedir. Nitekim Allah’ın mutlak iradesini bildiren ayetlerin büyük çoğunluğunda muhatap insan olmuştur. Kur’an’da belirtildiği üzere, insan, akıl ve iradesiyle diğer varlıklardan farklı olmakla birlikte, ‘sünnetullah’ın dışına çıkan bir varlık değildir. Allah’ın mutlak iradesi ve hâkimiyeti, canlı ve cansız bütün varlıkları kuşattığı gibi, insan iradesini ve onun fiillerini de içine almaktadır. Allah’ın mutlak iradesi kapsamına, insanın iradesinin ve dolayısıyla fiillerinin de girmesi tabiîdir. Kur’an, ilahi iradenin mutlak, özgür ve önüne geçilemez olduğu, dolayısıyla insanın iradesini sınırladığı, 57 hayır ve şer olarak olup-biten her şeyin Allah’ın iradesi istikametinde gerçekleştiği,58 fakat Allah’ın iradesinin mutlak, hikmete dayalı ve adil olduğu, insanlar için asla cebri ve zulmü içermediğini bildirmektedir.59 Diğer taraftan insanın iradesini konu edinen ayetlerde, onun pratik hayatına dair iradesine dikkat çekilmektedir. İnsanın fiilleri ve ahlâkına ilişkin Kur’an ayetleri, insanın iradesinde özgür olduğunu,60 bundan dolayı, onun iyi ya da kötü şeyleri gerçekleştirdiğini ve bunun sonucunda ilahi adalete uygun olarak mükâfat veya cezaya müstahak olacağını bildirmektedir.61 Allah’ın mutlak iradesi, insanın

3. Kur’an’a Göre Allah’ın Varlıklar hakkında Ezeli Bilgiye Sahip Oluşu İlim lugatte; cehaletin zıddı, şuur,62 hissetmek, algılamak, hayal etmek63 gibi anlamlara gelir. Istılahi olarak ilim; bir şeyi hakikatiyle idrak etmek, bir şeyin kendisinde mevcut olan veya olamayan hususların ne olduğuna karar vermektir.64 İlahi bilgi; mutlak, şüphesiz, bütün detaylarıyla, gizli, açık, gayb ve şahadet cihetiyle bilmek anlamındadır.65 Allah’ın ilim sahibi olması, şüphesiz bütün varlığı her yönüyle bilmesini gerektirir. Allah’ın mutlak bilgisi O’nun kâinattaki irade ve koyduğu yasalarla beraberdir. Allah’ın ilmi, zamanın ezel, ebed ve şimdi olarak 56 Bkz. el-Fatır, 35/43; el-İsra, 17/77; el-Ahzab, 33/38, 62; el-Feth, 48/23. 57 Bkz. el-Bakara, 2/253; er-Ra’d, 13/11; el-Ahzab, 33/17. 58 Bkz. el-En’am, 6/125; el-İsra, 17/16; el-Cin, 72/10. 59 Bkz. el-Bakara, 2/26, 185; Âl-i İmran, 3/108; el-Mü’min, 40/31. 60 Bkz. Âl-i İmran, 3/145; el-İsra, 17/18; el-Ahzab, 33/28-29. 61 Bkz. el-Enfal, 8/62,71; Yusuf, 12/25; el-Hac, 22/25. 62 İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, XII, 417-418. 63 Tehanevi, Keşşafu Istılahati’l-Funûn, II, 1056. 64 Isfehani, Müfredat, s. 343; Cürcani, et-Ta’rifat, s. 103. 65 Bkz, el-Bakara, 2/55, 77, 216, 220, 232, 235, 255; Al-i İmran, 3/7, 29, 66, 140, 142; en-Nisa, 4/66; el’A’raf, 7/7; Hud, 11/14; el-Mülk, 67/26; el-Ahkaf, 46/23. Kur’an’da Allah’ın Mutlak İradesi ve İlmi Karşısında İnsanın İrade Özgürlüğü 125 isimlendirilen bütün kısımlarını kapsar. Başka bir ifadeyle O’nun bilgisi, varlığı bütün değişimleriyle beraber içine alır. Kur’an, Allah’ın ilminden ve varlıklar üzerindeki güç ve hâkimiyetinden şöyle bahsetmektedir: “Her dişinin neye gebe olduğunu Allah bilir. Ve rahimler ne eksiltir, ne artırır, onu da bilir. O’nun katında her şeyin bir ölçüsü vardır. Allah görünmeyeni de bilir, görüneni de, O büyüktür ve çok yücedir.”66 Allah’ın yaratmış olduğu varlıklarla ilgili bütün ayrıntıları bilmesi, ilahi ilminin gereğidir. Canlı veya cansız, herhangi bir varlığın ve o varlıkla ilgili herhangi bir durumun, Allah’ın ilminin dışına çıkması mümkün değildir. Allah’ın ilminin bu keyfiyetini, Hamdi Yazır şöyle açıklıyor: “Allah’ın bilgisi, bütün incelikleri, bütün tedbirleri ve sonuçları içeren bir bilgidir. Allah katında her şey bir ölçü iledir. Başından sonuna kadar belli sınırlar içinde bir takdir iledir. Her şey kendi özünde ve haddi zatında ölçülmüş, biçilmiştir. Her şeyin haddi ve hududu vardır ve zincirleme olarak bütün sebepler silsilesiyle tamamen Allah’a dayanır. O’nun ilmiyle çerçevelenmiş olmayan hiçbir şey yoktur. Her şeyin kendi özünde herhangi bir varlık mertebesinde meydana gelişi veya meydana gelmeye kabiliyetli oluşu, Allah’a göre hazır bir ilimdir, olacağı da olmuş gibi bilir, O’nun bilgisi dışında zaten bir şey olamaz. O gizliyi, gaybı da bilir, açık ve aleni olan şeyleri de bilir. Allah duyularla algılanamayan şeyleri de bilir, hazır olanı da bilir. O yok olanı da bilir, mevcud olanı da bilir.”67 Yazır’ın Allah’ın ilmine ilişkin yaptığı tefsire göre; Allah’ın bilgisi salt bilgi ile sınırlı değildir. Allah’ın ilmi aynı zamanda varlıkları takdir etmeyi, onları belirlemeyi ve yaratmayı da içermektedir. Allah’ın canlı ve cansızlar hakkındaki sonsuz ilmi aynı zamanda gaybi bilgileri de kapsamaktadır. Kur’an ayetlerinden öğrendiğimiz göre gaybla ilgili bilgiler sadece Allah’a aittir. “Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz) olmasın”68 “Şüphe yok ki kıyametin ilmi Allah katındadır. O, yağmurun yağacağını ve rahimlerde olanı da bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilmez. Gerçekten Allah her şeyi bilir ve her şeyden haberdardır”69 ayetleri bu gerçeği beyan etmektedir. İnsan, ileride başına ne geleceğini, eline ne geçeceğini, iyilik mi kötülük mü kazanacağını, kendi gayretiyle bilemez. Yine o, nerede ve ne zaman öleceğini de bilemez. Fakat Allah her şeyi bilir ve her şeyden haberdardır. Olmuşu, olacağı, görüleni, görülmeyeni, açığı, gizliyi, hepsini bilir.70 Allah’ın olmuş ve olacak olan şeyleri bilmesi, O’nun ilminin bir gereğidir. İnsanlar açısından gelecekte olan şeyler Allah için ‘gelecek’ değildir. İnsanların 66 er-Ra’d, 13/8-9. 67 Yazır, Hak Dinî Kur’an Dili, V,128-129. 68 el-En’am, 6/59. 69 Lokman, 31/34. 70 Bkz. Yazır, Hak Dinî Kur’an Dili, VI, 280. 126 Hamdi Gündoğar gelecekle ilgili bazı tahmin ve bilgileri –meteorolojinin hava tahminleri gibi- sınırlı düzeyde olup geçicidir ve Allah’ın evrene koyduğu yasa ve imkânlara bağlıdır. Allah’ın gayba ilişkin külli ilmi ise hiçbir şeye bağlı olmayıp ilahi boyuttadır. Allah’ın kevni olaylarla ilgili ezeli iradesi, bilgisi ve takdirinin anlaşılması konusunda herhangi bir problem yaşanmazken, insan irade ve fiilleri açısından meseleye bakıldığında durum farklılaşmaktadır. Allah’ın bütün mahlûkat için olan iradesi ve ilmi, insanın hür iradesi ve fiillerini kapsar mı? Allah her şeyi irade ediyorsa, insanın hür iradesi diye bir şey söz konusu olur mu? Allah her şeyi biliyorsa, insanın yaptıkları üzerinde bir zorlama ve baskı var mıdır? Yukarıdaki sorulara cevap verilebilmesi için, Allah’ın iradesi ve ilmi, kâinata koyduğu yasalar ve hâkimiyeti ile beraber, insanın iradesi gerçeğinin göz önünde bulundurulması gerekir. Çünkü Kur’an bize her ikisinin varlığından söz etmektedir. Kur’an ayetleri insanın kendi iradesiyle fiillerini gerçekleştirdiğini ve yaptığı iyilikler için mükâfat, kötülükler için de ceza alacağını bildirmektedir. O halde insan, yaptıklarından dolayı sorumlu tutulan irade sahibi bir varlık olmaktadır. Bu konuyu Kur’an şöyle beyan eder: “Nefsinin arzusunu ilah edinen, Allah’ın (halini) bildiği için saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü?”71 İnsanlar gerçekleştirdikleri fiillerinin veya karşılaştıkları olayların kendileri hakkında kesin bir şekilde hayır veya şer olduğunu bilemezler. Ancak Kur’an bütün bunların Allah tarafından bilindiğini şöyle haber verir: “Savaş, hoşunuza gitmediği halde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki; bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz”.72 Ayette belirtildiği üzere Allah, kulları için emrettiği şeylerde hangi yararların olduğunu ezelî bilgisiyle bilmektedir. Allah’ın hayır ve şer olarak meydana gelecek olan bütün şeyleri gökler ve yer yaratılmadan önce ilahi ilmi ile ihata ettiğini Kur’an şöyle bildirmektedir: “Bilmez misin ki, Allah gökte ve yerde ne varsa hepsini bilir. Muhakkak ki bunların hepsi bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) dır. Şüphesiz ki Allah’a göre bu çok kolaydır.”73 Batı’da süreç felsefesi ışığında Allah’ın bilgisi ile ilgili tahliller yapılmıştır. Son dönem batılı filozoflardan Whitehead ve Hartshorne’un konu ile ilgili açılımları önemlidir. Whitehead ve Hartshorne, Allah’ı mutlak yönüyle zamana bağlı kılmazlar. Whitehead’a göre Allah’ın varlığı tarihin seyrine değil, tarihin seyri O’nun varlığına bağlıdır. O’nun kavramsal bilgisinin ezeli oluşu da bundan dolayıdır. Öyle görünüyor ki, Whitehead Allah için ‘mazi’nin söz konusu olamayacağına inanır. Ama Allah için gelecek söz konusu mudur? Aydın’a göre, Allah her iki vechesiyle birlikte düşünüldüğünde Whitehead sisteminin bu soruya olumlu cevap vermesi kaçınılmazdır.74 71 el-Câsiye, 45/23. 72 el-Bakara, 2/216. 73 el-Hacc, 22/70. 74 Aydın, a.g.m, s. 67. Kur’an’da Allah’ın Mutlak İradesi ve İlmi Karşısında İnsanın İrade Özgürlüğü 127 Hartshorne ise söz konusu soruya olumlu cevabını açıkça şöyemekte ve düşüncesini şöyle savunmaktadır: “Allah şimdiyi şimdi, geleceği de gelecek olarak bilir. Gelecek şöyle veya böyle belirlenmiş olan bir ihtimaller ve imkânlar sahasıdır. Eğer “Allah her şeyi bilir” ile anlatılmak istenen şey, Allah’ın imkânları, anahatları bilmesi ise doğrudur. Yok eğer geleceği, “sanki gerçeklik kazanmış olarak” bilmesi ise bu Allah’ın da, öteki bütün var olanların da elini kolunu bağlayan bir determinizmdir.”75 Hartshorne’a göre “her şeyi bilmek” zaman ötesinde bir bilgi anlamına gelmez. Allah ilerde olacak bir olayın imkânını önceden bilir, olay meydana geldiğinde de gerçek olay olarak bilir ve böylece daha önce bildiğinden fazla bilmiş olur. Fakat her iki zamanda da -önce de, olaydan sonra da- ne var ise, onu bütünüyle bilir. Yani bilgide herhangi bir eksiklik yoktur. Bir anda imkân var, Allah onu bütünüyle bilmekte, başka bir anda gerçeklik var, Allah onu da bütünüyle bilmektedir. Bu Allah’a bir noksanlık getirir mi? Hartshorne’a göre klasik teistlerin büyük çoğunluğu bu soruya “evet” dedikleri için yanlışlığa ve tutarsızlığa düşmüşlerdir. Hartshorne’a göre soruyu “evet” şeklinde cevaplandırmak yanlıştır, çünkü ancak olmuş olan bir şeyin bilinmemesi cahilliktir. Eğer ortada bir realite olsa da Allah onu bilmeseydi, elbette eksiklik söz konusu olurdu. Bilgi sadece ve sadece realiteye tekabül ettiği sürece doğru olur. Realite henüz yoksa bilinecek olan şey nedir? Ve bu şey bilinmiyorsa, bilgisizlik bunun neresindedir? Asıl hata, olmayan bir şeyi olmuş gibi bilmektir. Doğru olan ise, henüz kesinlik ve belirlilik kazanmamış olanı, nasıl ise öylece bilmektir.76 Süreç felsefesinin temel ilkelerini benimseyen Muhammed İkbal’e göre; Allah’ın kendine özgü yetkinliği, şüphe yok ki kendine özgü bir bilgiyi gerektirir. Biz dışımızda bulunan bir nesneyi bir “başka” varlık olarak alır ve onu öylece bilgi objesi olarak kabul ederiz. İkbal’e göre böyle bir bilgi fiilini, kapsamını her şeyi içine alacak şekilde genişletsek bile Allah’a atfedemeyiz. Allah’ın dışında kalan başka bir varlık olmadığına göre, başka bir ifadeyle, O, “muhit” olduğuna göre, âleme dışarıdan bakarak bilgi sahibi olmaz.77 Süreç felsefesi filozoflarının Allah’ın bilgisi hakkındaki düşüncelerinin ilk nüvelerini İslâm alimlerinde görmek mümkündür. Örneğin Ebû Hanîfe’nin daha önce naklettiğimiz “Allah’ın ‘Levh’ teki yazısı hüküm olarak değil, vasıf olarak mevcuttur. Allah’ın bilmesi; yok olanı yokluğu halinde yok olarak, var olanı da varlığı halinde var olarak bilmedir. Ayakta olanı o haliyle, oturanı da oturduğu haliyle bilir”78 şeklindeki görüşü, geleceğin ihtimaller ve imkânlar sahası olması anlamında önemlidir. 75 Hartshorne, Man’s Vision of God’ dan nkl. Aydın, a.g.m, s. 68. 76 Aydın, a.g.m, s. 68. 77 İqbal, Reconstruction og Religious Thought in Islam, s. 68; Aydın, “Süreç (Proses) Felsefesi Işığında TanrıAlem İlişkisi” s. 67. 78 Bkz. Ebu Hanife, Fıkh-ı Ekber. s. 72; Sinanoğlu, “Allah’ın Ezeli İlminin İnsan Özgürlüğünü Kuşatıcılığı Sorunu”, s. 30. 128 Hamdi Gündoğar Süreç felsefesi filozoflarından Whitehead, yukarıda zikrettiğimiz ifadelerinde; “Allah’ın varlığı tarihin seyrine değil, tarihin seyri O’nun varlığına bağlıdır. O’nun kavramsal bilgisinin ezeli oluşu da bundan dolayıdır” diyor. Ancak bundan önce, Allah’ın zamana bağlı olmadığı gerçeğini İbn Arabi “hazır olma” prensibine göre şöyle ifade etmiştir: “Her şey başlangıçsız ve sonsuz varlıkta hep birlikte vardır. Değişme ve zaman insanın vehmidir. Her şey aynı zamanda vardır. Gerçek olan geçmiş ve gelecek değil, değişmeyen andır. Yalnız bu değişmez ezeli varlıkta yaratılış, doğuş, değişiş değil, gizliden açığa çıkan ezeli bir “hazır oluş” vardır. İbn Arabi’ye göre bütün varlık “hazır” dır. Ve bu hazır oluş sonsuzlukta hiçbir boşluk ve yokluk yeri bırakmamak üzere tam bir hazır oluştur. “79 “Allah’ın hür bir irade imkânı verdiği insanın, bu imkânını gerçek anlamda kullanabilmesi için geleceğin belirlenmemiş olması gerekir” şeklindeki bir görüş, 80 insan hürriyet ve iradesine yer bulmak açısından makul görünmektedir. Ancak bu görüşü Allah’ın ‘gayb’ı bildiğini ifade eden Kur’an ayetleri ile telif etmek zor görünmektedir. Allah’ın “Âlim” isminden bahseden ayetlere baktığımızda, zaman problemi olmayan Allah’ın geleceği bilmesi, O’nun ilminin bir gereği olmaktadır. Allah’ın “Âlim” sıfatı, O’nun zaman ve mekân kaydı olmaksızın, büyük-küçük, gizli-aşikâr, her şeyi, her hadiseyi hakkıyla bilmesi demektir.81 Nitekim Yunus Suresi'nin 61. ayeti, Allah’ın zaman ve mekân farkı olmaksızın her şeyi ilmiyle kuşattığına bir örnektir: “(Ey Muhammed) Sen hangi işte bulunursan bulun, ona dair Kur’an’dan ne okursan oku ve (ey insanlar) hangi şeyi yaparsanız yapın, siz ona daldığınızda biz sizi mutlaka görürüz. Ne yerde, ne gökte, zerre ağırlığınca, (hatta) bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun, hiçbir şey Rabbinden uzak (gizli) olmaz; hepsi muhakkak apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı) dır.” Allah’ın ilmi insan fiilleri üzerinde herhangi bir zorlama meydana getirmez, çünkü Allah’ın ilmi maluma tabidir. Allah’ın ilminin maluma tabi olduğu söylendiği zaman, Allah’ın mutlak iradesi ve izni dahilinde, fakat O’ndan bağımsız, insanın iradesi kabul edilmiş olur. Allah için zaman söz konusu olmadığı için, Allah önceden bilir veya ezelde bilir demenin anlamı yoktur. Önemli olan, irade ve hareket olarak insanın hür fiilinin, Allah’ın ilmine konu olmadan ‘evvel’ ortaya çıktığını ve Allah’ın sonsuz yaratma alternatiflerinden ‘insan’ yaratma çeşidinde, bu yetkiyi (hürriyeti) insana verdiğini kabul etmektir. İster kâinat, isterse insan cinsi karşısında diri, aktif, dinamik, her an irade eden Allah tasavvuru bunu gerektirir.82 Allah’ın insanların fiil ve davranışlarını ezelî ilmiyle bilmesinin, onlar üzerinde bir zorlama meydana getirmediği hususuyla ilgili olarak, Hz. Ömer’in naklettiği bir hadiste Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Allah’ın sizin hakkınızdaki ilmi, sizi gölgeleyen gök ve sizi üzerinde taşıyan yer gibidir. Nasıl siz, gökten ve yerden çıkmaya muktedir değilseniz, aynı şekilde Allah’ın ilminden de çıkmaya 79 Ülken, İslâm Düşüncesi, s. 220. 80 Bkz. Özdemir, “Ezeli Bilgi Anlayışının Problematik Yönü”, CÜİFD, Sivas, 2002, V/I, s. 225. 81 Bkz. Yurdagür, Esmâ-i Hüsnâ, s.111. 82 Güler, Allah’ın Ahlâkîliği Sorunu, s. 100. Kur’an’da Allah’ın Mutlak İradesi ve İlmi Karşısında İnsanın İrade Özgürlüğü 129 gücünüz yetmez. Nasıl gök ve yer sizi günah işlemeye sevketmiyorsa, bunun gibi Allah’ın ilmi de sizi o günahları işlemeye zorlamıyor.”83 Hz. Peygamber’den nakledilen bu hadiste verilen örnekle, Allah’ın iradesi ve ilmi karşısında insanın özgür iradesiyle yaptığı fiillerde herhangi bir zorlamanın olmadığını bildirmiş olmaktadır. Buna göre Allah’ın ilmi, Allah’a özgü ve bütün varlığı tüm yönleriyle kuşatan bir bilgidir. Söz konusu kuşatmanın içine iradeli, iradesiz, bütün varlıklar girmekte ve onun dışında bir şey kalmamaktadır. Kur’an, Allah’ın, bilgisi ile bütün varlıklara her yönüyle hâkim olduğunu, hiçbir şeyin onun bilgisi dışında kalmadığını bildirmektedir. Durum böyle olunca diğer varlıklardan irade özgürlüğü yönüyle farklı olan insan da bu çerçevenin içinde yerini almış olmaktadır. Öyle ki, insan sahip olduğu irade ile istediği veya istemediği, tercih ettiği veya etmediği bütün hal ve durumlar da Allah’ın ilmiyle kuşatılmıştır. Çünkü insana irade kabiliyetini veren, bu iradesini kullanma yetisini bahşeden yine Allah’tır. İnsanın iradesini iyi veya kötü yönde kullanması için ona serbest bir alan açan da Allah’tır. Kur’an ayetlerinden anlaşıldığına göre Allah, insanın iradesiyle tercih ettiği fiilleri zaman farkı olmadan bilir ve bu fiilleri için insana bir zorlamada bulunmaz. Tanınan serbest alan içinde insan, fiillerini özgürce yapar ve sonuçlarına katlanır. Buna göre salih amel işleyene sevap, kötülük yapana ise günah yazılır. 4. Kur’an’da İnsan Özgürlüğü İnsanın irade sahibi olduğu ve fiillerini kendi hür iradesiyle gerçekleştirdiği, yaşanılan ve hissedilen bir gerçektir. İnsanın fiillerini kendi hür iradesiyle seçtiği, dolayısıyla bu fiillerinden sorumlu olduğu, Kur’an ayetlerinde belirtilmiştir. Kur’an bir taraftan Allah’ın mutlak irade sahibi olduğunu bildirirken, diğer taraftan insanın da irade sahibi olduğunu zikreder. İlk bakışta bir tenakuz varmış gibi görünen Kur’an ayetleri, Kur’an bütünlüğü içinde ele alındığı zaman, herhangi bir çelişkinin olmadığı görülmektedir. Allah’ın iradesinden haber veren ayetler, O’nun iradesinin, mutlak, eşsiz ve ezeli olduğunu, var olan her şeyin Allah’ın iradesi ile ihata edildiğini vurgular. İnsana ait olan iradeden bahseden ayetler ise, insanın sınırlı ve cüzi olan iradesini ortaya koyar. İnsanın kendi iradesiyle seçtiği bir şeyin Allah’ın iradesine ters düşmesi söz konusu değildir.84 Eğer Allah insana irade etme imkânı vermeseydi, insan iradesinden bahsetmek mümkün olmazdı. Allah’ın mutlak iradesi dahilinde insanın irade sahibi olması, fiillerini hür bir şekilde gerçekleştirme imkânı sağlamaktadır. Allah’ın hürriyet vermediği canlılarda akıl olmadığı gibi sorumluluk da yoktur. İnsan ise akıl, irade ve beraberinde sorumluluk sahibi bir varlıktır. Allah’ın mutlak iradesi dahilinde insan iradesinin imkânı nasıl olabilir? gibi bir soruya ancak şöyle cevap verilebilir. Allah’ın aşkın ve 83 Râzî, Mefatîhu’l-Ğayb, II,50. Bu hadis, muteber hadis kaynaklarında tesbit edilememiştir. 84 Bkz. el-Butî, İslâm Akaidi, s. 162; Özler, “İnsan Hürriyeti Meselesinin Kur’an Bütünlüğü İçinde Tahlili”, s. 28-31. 130 Hamdi Gündoğar sınırsız olan iradesi ve ilmi, fizik dünyaya ait olan ve sınırlı bir canlı olan insanın hürriyet dünyasını kuşatabilme imkânından dolayıdır. Kur’an’da Allah’ın mutlak iradesi yanında insanın özgür bir iradeye sahip olduğunu belirten ve onun gerçek anlamda fail olduğuna delalet eden çok sayıda ayet mevcuttur. Biz bunlardan birkaçını ele alacağız. Bu ayetlerden birisi, insanın yaptıklarının karşılığını alacağını bildiren “…Herkese kazandığı tastamam verilecektir…”85 ayetidir. Burada insanın dünyada hayır ve şer adına işlediği her şeyin onun kendi kazancı olarak ahirette karşısına çıkacağı belirtilmektedir. Kur’an, bu ayet ile insanın gerçekleştirdiği fiil ve davranışlarıyla elde ettiklerinin, onun iradesinin ve tercihinin eseri olduğu ve bunun karşılığınında kendisine verileceğini bildirmektedir. Kur’an insanın bireysel olarak hür bir iradeye sahip olduğunu, iradesini iyi veya kötü yönde kullanmasının onun inisiyatifinde olduğunu şöyle bildirir. “Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.”86 “Ve de ki hak Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin.”87 Bu ayetlerde, insana imkân tanındığı, şükretme ya da nankör olmada tercihin insana ait olduğu belirtilmektedir. Ayrıca îman veya inkâr arasında karar verme hususunda da tercihin yine insanın kendisine bırakıldığı bildirilmekte ve dolayısıyla insanın tercihlerini yapmakta özgür olduğu beyan edilmektedir. Her bireyin özgür iradesiyle yaptıklarının onun yararına veya zararına olacağını Kur’an;“Herkesin kazandığı ya kendi lehine ya da aleyhinedir.”88 “Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara asla zulmedici değildir.”89 “…Kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir. Kim de saparsa kendi aleyhine sapmış olur…”90 ayetleriyle beyan eder. Allah’ın, insanı yaptıklarından sorumlu tutması ve yaptıklarının sonucuna göre ona mükâfat veya ceza vermesi, hem Allah’ın koyduğu adalet ilkesi ve hem de insanın ahlâkî sorumluluğunun neticesidir. Allah insanları iyilik yapmaya teşvik ederken, aynı zamanda onları kötülük işlemekten men etmektedir. Aynı zamanda Allah, kötülük yapanların, yaptıklarının sonucuna katlanacaklarını, daha önceki milletler üzerinden şu örneklerle somutlaştırmaktadır. “Başınıza gelen herhangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden dolayıdır.”91 “Yaptıklarından dolayı, başlarına bir musibet geldiğinde: "Rabbimiz! Bize bir peygamber gönderseydin de, ayetlerine uysak ve müminlerden olsaydık olmaz mıydı?" derler.”92 “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma 85 el-Bakara, 2/281. 86 el-İnsan, 76/3. 87 el-Kehf, 18/29, 88 el-Bakara, 2/286. 89 el-Fussilet, 41/46. 90 ez-Zümer, 39/41. 91 eş-Şûra, 42/30. 92 el-Kasas, 28/47. Kur’an’da Allah’ın Mutlak İradesi ve İlmi Karşısında İnsanın İrade Özgürlüğü 131 ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.”93 Kişisel davranışlarda fiil, insan tarafından, onun iradesi ve hür seçimiyle yapılıyor. İnsanın seçimine göre de Allah, o fiili yaratıyor ve bundan dolayı onu sorumlu tutuyor. Bunun gibi, toplumsal fiiller de toplumun tercihleri doğrultusunda Allah tarafından yaratılırlar. Nitekim Kur’an’da “Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez…”94 “Bu yaptığınızın karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına asla zulmetmez”95 buyurularak, toplumsal değişimin ve dönüşümlerin o toplumların tercihleri doğrultusunda Allah tarafından gerçekleştirildiği, bu tercihe göre şekillenen ilahi iradenin bir toplumun kötülüğünü dilemesinden sonra artık geri dönüşün olmadığı belirtilmektedir.96 Gerçek hayata baktığımızda, kişisel olarak yapıp ettiklerimizin karşılığını görerek bizzat tecrübe etmekteyiz. İsteklerimizi hür irademizle, yaşayarak idrak etmekteyiz. Toplumların başlarına gelenlerin de bizatihî o toplumu oluşturan bireylerin yapıp ettiklerinin sonucu olduğunu Kur’an haber vermektedir. Allah, insanı ve toplumları bireysel ve toplumsal irade imkanıyla donatmış ve gerekli uyarıları da yapmıştır. O, insanın irade sahibi bir varlık olduğunu farklı bağlamlarda ifade ettiğine göre, insanın hür bir iradeye sahip olduğu ve bu iradesi sonucu özgür bir varlık olduğu âşikardır. Bununla beraber insanın bütün iradî fiillerinin, hal ve hareketlerinin Allah’ın mutlak iradesi ve ilminin sınırları içerisinde olduğu da Kur’an’ın müteaddit defalar bildirdiği bir gerçektir. Allah’ın koyduğu yasalar çerçevesinde insan, özgürlüğünü çeşitli fiil ve davranışlarıyla gerçekleştirmektedir. İrade hürriyetinden bahseden âyetler insana yönelik olup, onun neleri yapabileceğini gösterirken, insandan irade ve seçimi kaldırdığı görünen âyetler ise Allah’a yönelik olup, insanın gücünün imkânını ve sınırını tayin etmektedir. SONUÇ İrade sıfatı öncelikle Allah’ın dilemesi anlamında olmakla beraber, O’nun evrendeki idare ve hâkimiyeti anlamına da gelmektedir. Evreni ve içindeki her şeyi yaratan Allah’ın, bu varlıklar üzerinde ilmiyle bir hâkimiyet kurması ve her şeyi iradesiyle koyduğu yasalarla idare etmesi tabiidir. Böyle olunca Allah’ın her şeyi iradesine göre tanzim etmesi ve yönlendirmesi O’nun ilahlığının tabii bir sonucu olmaktadır. İnsan iradesine yer veren ayetlerde, insanların fiilerinde tasarrufları olmakla beraber, Allah’ın irade ve ilminin insanların irade ve fiillerini de kapsadığı anlaşılmaktadır. Ancak Allah’ın bu irade ve ilmi, insanların kendi irade ve tercihlerini herhangi bir yönde kullanmalarına bir engel teşkil etmemektedir. Bu durumu, 93 er-Rum, 30/41. 94 er-Ra’d, 13/11. 95 Al-i İmran, 3/182. 96 Kılavuz, “Anahatlarıyla İslâm Akaidi ve Kelâm’a Giriş, s. 161-162. 132 Hamdi Gündoğar insanlar, pratik hayatta yaşayarak görmekte ve fiillerini hür iradeleriyle gerçekleştimektedirler. O halde burada anlaşılması ve kabul edilmesi gereken şey; Kur’an ayetlerinde bildirildiği üzere genel kapsam anlamında Allah’ın mutlak irade ve ilminin her şeyi içine almasıdır. İnsanlar uzayın sınırlarını aşamadıkları gibi, Allah’ın irade ve ilmininin sınırlarını da aşamazlar. Bu Kur’an ayetlerinin bildirdiği bir gerçektir. Kur’an ayetlerinin açık bir şekilde ifade ettiği bir diğer gerçek ise; insanların fiillerini özgürce ortaya koydukları ve fiillerinden sorumlu olduklarıdır. İslâm düşünce tarihinde Mu’tezile âlimleri, insanın iradesinde özgür olduğunu, fiillerini Allah’ın iradesi olmadan gerçekleştirdiklerini söylemişlerdir. Onlara göre Allah’ın iradesi hadistir ve Allah’ın mürîd oluşunu, mürîd olmadığı bir andan sonradır. Mu’tezile, insan iradesine yer bulmak için Allah’ın iradesi hadistir demek zorunda kalmıştır. Ancak Mu’tezile’nin bu görüşünü, Allah’ın mutlak iradesinden haber veren Kur’an ayetleriyle telif etmek zordur. Diğer taraftan Ehl-i Sünnet’in Eş’arî ekolüne mensup kelâm âlimleri, âyetlerde bildirilen Allah’ın mutlak iradesine halel getirmemek endişesiyle insanın özgür bir iradeye sahip olduğunu söyleyememişler, ancak “insan ihtiyarında mecburdur” diyebilmişlerdir. Matürîdî âlimler ise insanın özgür bir irade sahibi olduğunu kanıtlamak için, insanın cüzi iradesinin yaratılmamış olduğunu ortaya koyarak bu hususta bir çıkış yolu bulmaya çalışmışlardır. Allah’ın mutlak iradesi ve ilmi karşısında insanın özgür bir iradesinin olupolmadığı konusunda nihai olarak şunu söyleyebiliriz. Kur’an’ın bildirdiği üzere Allah’ın iradesi ve ilmi mutlaktır ve ezelidir. Fakat Allah’ın mutlak iradesi ve ilmi, insanın hür iradesi önünde bir engel değildir ve insan fiillerini özgür bir şekilde gerçekleştirir. Nitekim insan, özgürlüğünü, fiillerini, istek ve tercihleri yönünde gerçekleştirmek suretiyle yaşamaktadır. Başka bir ifadeyle insanlar, Allah’ın kendilerine sunduğu çeşitli imkânları kullandıkları gibi, irade imkânını da kullanmaktadırlar. Dolayısıyla insanlar gerçekleştirdikleri iyi veya kötü fiillerinden sorumludurlar ve karşılıklarını da göreceklerdir. KAYNAKÇA Altıntaş, Ramazan, “Kelâmi Ayetleri Okumada Anlama Yöntemi” CÜİFD, 1996/I. Aydın, Mehmet. S, “Süreç (Proses) Felsefesi Işığında Tanrı-Alem İlişkisi”, AÜİFD, XXVII. Bağdadî, Abdulkâhir, Usûli’d-Din, s. Beyrut, 2002. el-Butî, Ramazan, İslâm Akaidi, (Kübra’l-Yakiniyyât’il-Kevniyye) Çev. M. Yolcu, H. Altınalan, İstanbul, 1986, s. 162 Cürcani, Seyyid Şerif, Şerhu’l-Mevakıf, Beyrut, 1998. ....... Cürcani, et-Ta’rifat, İstanbul, 1318. el-Eş’arî Ebu’l-Hasan, el-İbane an Usuli’d-Diyane, Kahire, 1955. ......., Makalatu’l-İslamiyyin, Beyrut, 1995. ......., el-Luma’, Kahire, 1955. Güler, İlhami, Allah’ın Ahlâkîliği Sorunu, Ankara, 1998. Gündoğar, Hamdi, Fahreddin er-Râzî’de İnsan Fiilleri, İstanbul, 2010. Ebu Hanife, Fıkh-ı Ekber (İmâm-ı Âzam’ın Beş Eseri içinde), Çev. Mustafa Öz, İstanbul, 1992. İbn Hümâm, el-Müsayere fi’l-Akâidi’l-Münciyeti fi’l-Ahira, İstanbul, 1979. Kur’an’da Allah’ın Mutlak İradesi ve İlmi Karşısında İnsanın İrade Özgürlüğü 133 İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, Daru Sadır, Beyrut, 1955. İbn Rüşd, el-Keşf-an-Menahic’l-Edille, Çev. N. Ayasbeyoğlu, Ankara, 1955. İqbal, Muhammad, Reconstruction of Religious Thought in Islam, s. 68. Lahore, 1958. İzmirli, İsmail Hakkı, Yeni İlm-i Kelâm, (Haz. Sabri Hizmetli) Ankara, 1981 Kadı Abdülcebbar, Şerhu’l Usuli’l-Hamse, Kahire, 1965. Kılavuz, Ahmet Saim, Anahatlarıyla İslam Akaidi ve Kelâm’a Giriş, İstanbul, 2007. Kutluboğa, M. b. Ömer, Şerhu’l-Müsayere, İstanbul, 1979 el-Matürîdî Ebu Mansur, Kitabu’t-Tevhid. Haz. Bekir Topaloğlu, Muhammed Aruçi, Ankara, 2005. Memiş, Murat, “Allah’a İzafesi Bakımından Kur’an’da İrade ve Meşiet Kavramları” DEÜİFD, XXXI/2010. Mustafa Sabri, İnsan ve Kader, (Mevkifu’l-Beşer Tahte Sultani’l Kader) Çev. İsa Doğan, İstanbul, 1989. Öner, Necati, İnsan Hürriyeti, Ankara, 1995. Özdemir, Metin, “Ezeli Bilgi Anlayışının Problematik Yönü”, CÜİFD, Sivas, 2002, V/I. Özler, Mevlüt, “İnsan Hürriyeti Meselesinin Kur’an Bütünlüğü İçinde Tahlili”, Ekev Akademi Der, 1998, I/3. Sayı. Râğıp el-İsfehânî, Müfredât, Beyrut, trs. Râzî, Fahreddin, Mefatîhu’l-Ğayb. Tah. İmad Zeki el- Barudiy, Kahire, 2003. ......., el-Metâlibu’l-Aliye Mine’l-İlmi’l-İlahi, Beyrut, 1999. Seyyid Bey, Usul-i Fıkıh Dersleri, İstanbul, 1338. Sinanoğlu, Abdülhamit, “Allah’ın Ezeli İlminin İnsan Özgürlüğünü Kuşatıcılığı Sorunu”

KSÜİFD, 2004/4. Şehristanî, el-Milel ve’n-Nihal, Beyrut, 2001. Tehanevi, Keşşafu Istılahati’l-Funûn, Kalkuta, 1862. Toprak, Süleyman, “İnsanın Fiilleri Konusunda Matürîdî ve Eş’arî Arasındaki İhtilaf”, SÜİFD, 1990/3. Ülken, Hilmi Ziya, İslâm Düşüncesi, İstanbul, 2005. Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul, ts. Yeprem, M. Saim. İrade Hürriyeti ve İmam Matürîdî, İstanbul, 1997. Yurdagür, Metin, Esmâ-i Hüsnâ, İstanbul, 1996.





Düzenleyen osmanziya - Dün Saat 19:21
IP
osmanziya
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye


Kayıt Tarihi: 12-Temmuz-2010
Gönderilenler: 2635

Hak Puan : 5
Kidem : 6
OrtalamaHak : % 50
Irtibar :2

Alıntı osmanziya Cevaplabullet Gönderim Zamanı: Dün Saat 15:13
İlim ve irade


[11:08, 28.04.2024] Mustafa BUGUCAM: Iki saatte yazdigim bu beş ileti agir oldugundan kendime taşiyarak buradan sildim.. bağişlana.
[11:59, 28.04.2024] Mustafa BUGUCAM: http://marife.org/en/download/article-file/827231 İLMINE sâhib ve IRADENEV hakim ol.. yadzım google bu çıkti.. çikan başka alintilar hep islam kaynaklı idi..gerikalmişlik resmini kaldirmadigimiz icin bu işin lafız logos kısmindayiz.. Diger tarartan SÂHIB ve HÂKİM olmak zaman ve dikkat ve emek isteyen bir SUREÇ.. sonucu elde etmek sabir ve gayret ve disiplin gerektiren EYLEM hatta başkalarini da gerektiren ETKINLIKTIR.

Bu gun yazip sildigim konu budur.

Insanin hassasiyeti k şeheviye ve gadabiye KUVVELERİ hissiyati ilim ve irade LATIFELERİ.. Ilki üsste gorunur ŞUHUD.. ikincisi altta görunmez GAYB.. başlangici TAHSISI kabiliyet.. bitişi IHTISASI istikbaliyettir.

Insanin istikbalinin IKBAL olmasi için meşrusunun makbul ve mumkununu makul hale getirmesi bir mucadele ve mucahede istiyor.

Bu da ilk başta eşinin ve yol arkadasinin genç iken seçimine bağli oluyor. Aksi halde taraflar bir birinin ömrünun semeresi heder ve hayatinin şeceresini keder yapabiliyor.

Bununla birlikte zararin neresinden donülürse kardır. Bir ömur kendini tanimak için çok ikinci bir eşi tanimaya azdir. Toplumun ve cagin koşullari bir uçak icin bir pilota izin veriyor ikinci ve yardimci pilota imkan vermiyor. Bu yuzden de uçak fazla yol almadan düşuyor. Biz 45 yildir AILE uçagini çok şukur basariyle goturduk. Koltuk beş kişiye goturduk biri antalyada indi.. biri vanda.. biri de torunda indi.. Rabbimiz hepinize ve hepimize emniyetli ve selametli uçuşlar versin. Amin.

Insanlar   düşunlerini.. görüş haline gelmiş düşuncelerini.. bilgi haline gelmiş gorüşlerini.. deger haline gelmiş bilgilerini.. inançlar oluşturmuş bilgi ve değerlerin sonuna kadar bir Inanç katiliginda savunurlar. Çunkü bunlar başkalarinca inşa edilerek bina haline getirilmiş malzemeler ve içeriklerdir.

Elbette bu bina mefruşatı ve makineleri ile tamamen başkasi tarafinda döşenmiş bir hazir SARAY degil.

O binaya yerlesenleri kendi bütçeleriyle aldiklar halilar..perdeler ve mobilyalsri da bulunur.

Hatta bu inşa edilen FIKIR binalari deprem konutlari gibi PROTOTYPE yapilar ya da zengin REZIDANSLAR olabilir.

Bu SIRAT ve YOL farkliliklari mezheb mesaisi GIDIŞ.. meslek meşaisi   YURUYUŞ.. meşreb menasiki IÇSELLEŞTIRIS oĺarak bu IZLEYIS ve IZM olarak soyo kulturel biŕ geçim kapisida yapilmiştir. Çünku bunlar bir OKUL ve ekol olarak oluşturulam SAN'AT ve USTALIKTIR.

Bunlar özellikle meslek odalari halinde bizim sosyo kulturel yalimizdan ekonomik ve politik hayat intikal etmiş mimarlık ve muhendisliktir.

Bina inşa etmek oylesine önemlidir ki bunu anlamak için KABE yapisini KÜP'ünun KARESINE ya da SIYON üçgeninin BEYTULMAKDISI yeniden insa ederek VATAN'inin binasini yapılandirmay çalişmasindan anlayabilir ve muhendisligin geometrisinde ve mimarligin aritmetindeki HESAPLAMALARA ne kadar bağli ve bağimli oldugumuzu anlayabilirsiniz
Ustalik yapilandirmasi ve masonluk biçimlendirmesi ve bina tasarinlandirmasi SULEYMAN nebinin zenginliginden ve saltanatindan gelen ve kökeninde insanin şehirlere yerleşme geresiniminden ve medineler kurma gelenğiinden kaynaklanan bir KENTLEŞME olgusundan çikar.

Işte ilk yapilar TAPINAKLAR ve kök binalar olan SARAYLAR bu gun başka bir şekilde etraflarini AVM ve REZIDANSLARLA gökleri deliyorsa bizim bir şeyi görmemiz gerekmez mi ?

Hep başkasini iskan ettiği maddi apartmanlarda ve manevi din tapinaklarinda konumlanmak   ve bilim saraylarinda konutlanmak zorundamiýiz ?

Kendimiz bir bahceli konutumuz ve tek katli meskenimiz ve müstakil bir evimiz olamaz mı ?
Peki bu imkansiz değil ama gerçekten zor işi.. başkasinin ustaliğini kullanarak ve masonlugundan yararlanarak maddi konutu yapamiyoruz.. tamam.. ama manevi binamiz olan ZIHNIYETIMIZI.. illa kabenin karesine ve siyonun üçgenine ve hristiyanin haçına ve zihnin dairesine çevirmek zorundamiyiz ?

Zorundayiz diye düşunebiliriz. Bu başindaki düş çorabini ve kafandaki dil sepetini çikartacak düşunme cur'etini bulunmadigindan ve konuşma cesareti bulamadigindandir.

Bunun sebebi de öykünun oyununu kendin kurmaya yönlendirecek bir amacinin bulunmadigindan ve amacini oluşturacak anlaminin olmadigindandir. Bu yüzden gereksimine bağımli ve kentine bağli ve hazirciligina alışkin bir NUMARASIN. BİR numara degilsin.

O BIR numara ile degil kentler ve uygarliklariyla KIMSELER.. zerre kütlesi ve nar enerjisi ile evren.. evrim.. doga.. döne NESNELERI yapilandirildi.. RENKLERLE tasarlandi.. BOYALARLA biçimlendirildi.. senin gözune PERDE ve gonlune GOLGE oldu.. perdelerin gücunu ve gölgelerin gurunu kullananlar seni işine ve eylemine mudahele etme yetisi.. becerisi ve yetkisi kazandi ve bunu para.. oy.. diplama.. atama.. tapu.. nufus KAGIDI ile yapiyorlar.. gazete kağidi ile bunlar bir kaldirilak KARTA yuklendi ve yakinda ÇIP olarak beynine bağlanacak. Biz kari gorduk belki çocuklarimiz CHIP i gorecek. Sonra sıra ana babasi belli olmayak ve fabrikada uretilmis PİÇ ler sira gelecek...
Oyle ise ZIHNIMIZI kendimiz BINA etmek için.. bu hayali hazir ve vehmi hatir ZEMINIMIZI tanimaliyiz.

Bu çıplak vucudumuz ve soyut bedenimiz üzerine giydimiz kilotu ve kadinsak sütyen erkeksek gomlektir.

Yani HASSASIYETLİ somut cinsellik çıplaklık bedenin RENKLERIYLE başladigi gibi HISSIYATLI soyut cinsellik.. PARALEL soyut   beyinin ve kalbin damar kanlari ve sinir akişkanlari ile başlar.

Sıbga ve boya ile renk ve levn.. enelerin tasarimlarini ve zerrelerin biçimlerinin.. Hayr beriye ve şerri beriyye borularini.. HUR RUH projesindeki BIR RAB progamina ve bunun BİRRİ ortaya çikaracak prosedurleri.. geçmis alimler.. haram ve helal ile emir ve nehiy degerleriyle hasenat (seyyieyi) tanimlamişlar ancak o orada kalmiş 1000 yil felsefe ve düşunmeyi durdurmuş.. 400 yildir düsunceyi ve bilim ve hukuku dondurmuşlar.. bilim ve kuvveti ve dunyayi başkalarina birakmişlar.. onun için bu gun bu haldeyiz.

Bunun uzerine gidigimiz fikir donu ve zikir
Hayali hazir ve vehmi hatir soyut çıplak bedenimiz olan ZIHNIMIZ uzerine gidigimiz.. fikir ve zikir.. sabir ve şukur.. lafz ve ma'na.. sadakat ve emanet.. hedef ve gaye icerikleri kimligimiz ve kişiligimiz ve bireyselliğimiz beş ve yirmibes ve elli yillik iki kuşakta ortaya çikarken ayni zamanda bulundugumuz KULTUR içinde sıratimizi.. mezhebimizi.. meşrenimizi hatta sebilimizin hizbini.. fıkrasini ve zumresini de içeriklendirir. Ve biz başkalarinca hazirlanan bu muhteva ve malzeme ve ıceriklerden dolayı usulun biçimini goremeyiz ve imanin mahiyetini anlayamayiz.
IP
Yanıt Yaz Yeni Konu Gönder
Konuyu Yazdır Konuyu Yazdır

Forum Atla
Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme
Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma
Kapalı Forumda Cevapları Silme
Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme
Kapalı Forumda Anket Açma
Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums version 8.03
Copyright ©2001-2006 Web Wiz Guide
Türkçe Çeviri : Nuri Cengiz
Tasarım & Düzenleme : BeyazSeytan
WebWizTurk